Losev

Nimetullah Atal: Kırk Yıl Çürümeyenlerin Öyküsü

Videoyu Aç Nimetullah Atal: Kırk Yıl Çürümeyenlerin Öyküsü
A
a

1914 Bitlis ayaklanması 100. yılında , bu ayaklanmaya dair çok şey konuşuldu ve yazıldı.

Tarih belgelerle , ispatlarla konuşulur. Kürtlerin tarihe dönük belge-ispat sıkıntısı kuşkusuz sözlü anlatımları geliştirip günümüze kadar ulaştırdı. Bunun en büyük nedeni tarihi belgelerin egemen güçler tarafından yakılmasıdır. Kürt büyüklerinin mezarlarına tahammülü olmayanların gelecek nesillere belge bırakması çok gerçekçi olmazdı. Sürekli bir saldırı , geçmişi yok etme , hatıraları silme , yerine taşra-yobazlığı kültürünü geliştirip Kürtlerin kafalarını meşgul edip durdular. Kürtler bu durumu hiç görmediler , egemen güçlerin Kürtler üzerinde yarattığı korku imparatorlukları bir çok anının yer altına çekilmesine sebep oldu. Bütün sömürgeci , egemen güçler gibi Türkler'de şu gerçeği iyi biliyordu '' Bir milletin , anısını , tarihini, geçmişini , kimliğini formatlarsanız onu istediğiniz gibi şekillendirip, istediğiniz gibi oynatırsınız ''. Evet çok oynatıldık , dönem dönem çok maskarası olduk başkalarının , ensemizde hakikat dışında bin türlü tokat patladı.

1914 Bitlis ayaklanması 100. yılında , bu ayaklanmaya dair çok şey konuşuldu ve yazıldı. Yazılmayanlar , konuşulmayan halk arasında dilden dile dolaşan anılardı. Söz konusu anılar olunca teknik olarak herhangi bir ispattan söz etmek mümkün olmuyor. Dilden dile dolaşan efsaneler , anılar , anlatımlar kanaatimce tarihin en ispatlı ve hakikatli sözleridir. Bitlis ayaklanmasına dair , yeni jenerasyonun unuttuğu bir anıyı aktaracağım. Bunu daha önce derli toplu hiç yazmak istemedim bazen yıllandırırsınız sözleri, söylemek istediğinizi ve vakti geldiğinde anlatırsınız. Anlatacaklarım aslında herhangi bir halka karşı Kürtleri nefrete sürüklemek değil, geçmişte cereyan etmiş bu zorbalıktan ders çıkarmaktır. Milletler, kendi geçmişlerini okuyup geleceğe daha güçlü hazırlanırlar. Bu hep böyle olmuştur...

Hey felekê, sed car hawar felekê, hawar dikim tu dey nakî hay felekê sed car hawar felekê. Ehlê rom êli hev civîyane xwendin fermana seyidane. Dayika sêxa tu bilezîne xurca zêra bi xwe ra hilîne her stembolê li têla xîne; têla li ser têla tu bisîne hedîkê ji waliyê re bisîne; belki hefwa mala xewis bîne; van seyida neseniqîne; ez çum bedlisê gelî bi gelî jê derxistin cotik welî girtin sêx sahabedîn seyid elî avêt bi darê de. serît qetîya ji alî xwedê de xîret ne ma di islamê de. Hey felekê sed car hawar felekê . ( Anonim )

Yukarı da paylaştığım ağıt o dönem yaşanan acının nasıl tarifsiz bir acı olduğunu bizlere aktarıyor. Dilden dile dolaşan bu ağıt tarihi belgeleri susturur. Her bir haykırış başlı başına tarihi bir belgedir. Bazen bir söz size hakikati anlatır. 1914'de Mela Selim öncülüğünde başlayan İsyan çok geçmeden bastırıdı. Şeyh Şahabeddin ve Seyyid Ali , İttihat ve Terakki hükümeti tarafından Bitlis'e getirilerek tutuklandı. Şeyh Şahabeddin bölgede sevilen , sayılan güçlü bir karakterdir. Zarif ve naif bir kişile sahip olan Şeyh Şahabeddin idam sehpasına götürülürken rivayete göre idam ipi üç defa kopar , Şeyh Şahabeddin cellatlara şöyle seslenir ; “Allah’ın affettiğini siz affetmiyorsunuz, benim için kalın bir ip getiriniz” Seyyid Ali ve Şeyh Şahabeddin ve bir çok kişi idam edilir, eski mezarlıkta toprağa verilirler. Bu mezarlık daha sonra devlet kararı ile 'Hastane' olacak ve asıl öykü orada başlayacaktı... Seyyidlerin mezarı Bitlis ve bölgeden o kadar ciddi ziyaretçi akınına uğrar ki devlet bir çok Kürt büyüğünün mezarını sakladığı gibi Şeyh Şahabeddin ve Seyyid Ali'nin de mezarını saklamak için '' Hastane yapacağız '' diye duyuru yapar. Hastane yapımı idamlardan ortalama 40 yıl sonra gerçekleşir. 40 yıl önce olduğu gibi halkın acısı tazedir , bu karar ciddi bir öfke ve nefrete dönüşmüştür. '' Devlet cenazelere el koyacak '' haberi bütün Bitlis'te duyulur ve Bitlis halkı ayaklanır. Şeyh Şahabeddin , Seyyid Ali , Mela Selim'e yapılan zulüm hafızalarda canlılığını korurken devletin bu kararı artık yerel bir isyana dönüşmüştür. Halk '' Bu Romlar ( Türkler ) ölülerimizi mezar da rahat bırakmıyor '' diyerek devlete duydukları öfkeyi dile getirmişler. Şimdi , bu mezar öyküsü nasıl gelişti dedemin anlatımı ile size aktaracağım...

'' Şeyh Şahabeddin ve Seyyid Ali'nin mezarlarına el koyulacak haberini işitir işitmez bütün Nahiye ve Hizan bölgesi ayaklandı. Genç bir delikanlı idim , halk ayaklanınca Bitlis'e doğru yürümeye başladık. Seyidava'dan , Gökmeydan'a kadar kalabalık vardı. Bu ayaklanma sadece mezarlara sahip çıkmak için değil, yeniden bir isyanın başlangıcı gibiydi. Çoğumuz silahlı ve hazır bir şekilde Bitlis'e yürüyorduk. Şeyh Selahaddin İnan haber salmıştı '' Cenazelerimize el koyarsanız askerlerinizin kanı Bitlis deresine akacaktır ''. Bitlis valiliği ve askeri yetkililer kalabalığı görünce geri adım attılar ve cenazelerimize dokunmadılar. Mezarları yavaş yavaş kazarken bir komutanın şöyle seslendiğini duydum '' Şu Kürtler'e bak , adamların kemiği kalmamış lakin bu kadar kalabalıkla mezara gelmişler ''. İlk Şeyh Şahabeddin'i çıkardık , 40 yıldır cenazesi hiç bozulmamıştı. Bunu gördüğümüzde tekbir sesleri getirdik ve kalabalık hüngür hüngür ağladı. Şeyh'in biri mezar başında bulunan bir Türk subayına dönerek '' Siz Romlar ( Türkler ) bu gördüğünüzden ibret almayacak mısınız ? Kafirlikten vazgeçip iman etmeyecek misiniz? '' diye bağırdı. Seyyid Ali'nin cenazesi de çürümemişti sadece Mehmet Şirin'de ufak ufak lekeler vardı. Cenazeleri kaldırıp Seyidava'ya kadar büyük bir kalabalıkla götürdük ve orada defnettik. ''

Dedem bunu anlatırken hem tütün içer , hem ağlar hemde yukarıda anlattığım gibi tek tek anlatır yaşlı gözlerinden yaşlar süzülürken o dönemi hatırlar derin bir nefes çeker ve ansızın sinirlenirdi . '' Bu Romların imanı yoktur '' derdi ve derin derin susardı. Kuşkusuz İttihat ve Terraki sonrası Kürtlere uygulanan baskı ve zulüm politikaları dedemi böyle söyletmeye mecbur bırakmıştı. Çünkü zalimlikten , zorbalıktan başka bir şey görmemiş hem dinleri hemde kimlikleri büyük hakaretlere maruz bırakılmıştı. Belki o gün halk ciddi bir şekilde ayaklanmasaydı bugün Şeyh Şahabeddin ve Seyyid Ali'nin mezarı da bilinmeyecekti. Şeyh Said gibi, Cibranlı Halid Bey gibi , Said-i Kurdi gibi , Yusuf Ziya gibi ve daha niceleri gibi onlarında mezarı bilinmeyecekti. Türkler veya başka milletlere bakalım , 1000 yıllık atalarına ait mezarlar , türbeler var. Bizim büyüklerimizin bir mezar taşları bile yoktur. Kendi büyüklerine türbe yapanlar, Kürtlerin büyüklerini neden mezarsız bıraktı ? Bunu düşünmenizi istiyorum. Bu anı sizler de nefrete dönüşmesin aksine sizi hakikatle yüzleştirsin. Bilhassa , 50 yıldır '' Bitlis Bajarisiyiz'' söylemi ile fakat özünde taşra-yobazı olan insanlar abuk subuk hikayeler anlattılar Bitlis sokaklarına ve şehrin insanına . Bilin ki , yürüdüğünüz o caddeler , az buz caddeler değil. Kimler geldi, kimler geçti oradan iyi bilin. Hep beraber bu taşra yobazlarını memleketten uğurlayacağız. Güzel hikayelerle hemde...

Bitlis'e dair çok şey konuştu. Şeyh Şahabeddin , Mela Selim , Seyyid Ali'den herkes belge ile konuştu. Bu isyan 100. yılını doldururken ben halkın hafızası ve vicdanı ile yazdım. İsmini andığım büyüklere Allah'tan rahmet diliyorum.

Kaynak : Nimetullah Atal

Bunlar da İlginizi Çekebilir
arşiv HABER ARŞİVİ
BİTLİS HABER13 YORUM KURALLARI
Haber İhbarı
Bitlis Nöbetçi Eczaneleri
Bu haber ilginizi çekebilir! Kapat


Sitedeki tüm harici linkler ayrı bir sayfada açılır. Siteadi harici linklerin sorumluluğunu almaz.