Bir çocuğun ilk sınıfı, dört duvar arasında değil; bir annenin dizinde, bir babanın bakışında başlar. Tebeşirin sesi kadar annesinin ninnisi, öğretmenin kelimeleri kadar babasının suskunluğu belirler onun yolculuğunu. Bu yüzden, eğitimin asıl adresi okul değil; evin ta kendisidir.
Biz çoğu zaman eğitimi okul sıralarına mahkûm ederiz. Zannederiz ki başarı, sadece sınav kâğıtlarında yazan rakamlarla ölçülür. Oysa eğitimin en gerçek ölçüsü, bir çocuğun insan olma yolculuğunda gizlidir. Merhametli midir? Sözünde durur mu? Yalnız gördüğünde omuz olur mu? İşte bu soruların cevabı sınıfta değil, evin içinde saklıdır.
Okullar müfredat sunar; ama hayatı anlamlandırma süreci evde başlar. Bir çocuk, anne babasının kavgalarını izleyerek hoşgörüyü değil, öfkeyi öğrenir. Evde hiç “lütfen” ve “teşekkür ederim” duymamış bir çocuk, okulda nezaket öğrenemez. Öğrenirse bile geçici olur. Çünkü kökü yoktur, toprağı kurudur.
Aile, çocuğun ilk aynasıdır. O aynada ne yansıyorsa, çocuk onu görür, içselleştirir ve sonra da dünyaya öyle bakar. Bir babanın kitap okuduğu evde çocuk sessizliğin kıymetini öğrenir. Bir annenin sabırla beklediği bir evde çocuk tahammülün değerini kavrar. Ama televizyon karşısında sus pus olmuş, ilgisizliğe teslim olmuş bir evde çocuk, sevgiyi tabletten öğrenir.
Bu noktada bir gerçeği daha açıkça ifade edelim: Öğretmenler mucize yaratamaz. Onlar tohuma can verirler ama toprağın verimli olup olmadığını belirleyen yerdir ev. Okul, çocuğun sosyal yönünü geliştirir ama ev, karakterini inşa eder. Okul, kalem tutmayı öğretir ama ev, o kalemi hangi niyetle kullanacağını belirler.
Bugün sınıflarımızda akademik başarısı yüksek ama duygusal olarak yoksun nesillerin arttığını gözlemliyoruz. Çocuklar teknolojiyi kullanıyor ama duyguyu tanımıyor. Bilgileri ezberliyor ama değerleri içselleştiremiyor. Çünkü bu eksiklik okuldan değil, evden kaynaklanıyor.
Çocuklar için anne baba, sadece koruyucu değil; aynı zamanda en büyük rol modeldir. Çocuk, sevginin ne olduğunu annesinin gözünden; güvenin ne olduğunu babasının elinden öğrenir. Evde sevgi yoksa, çocuk dış dünyada hep eksik kalır. Sadece akademik olarak değil; insanlık olarak da yarım kalır.
Oysa biz çocuklarımızı sadece başarılı değil, iyi insanlar olarak yetiştirmeliyiz. Sadece diploma değil, değer taşıyan bireyler olarak topluma kazandırmalıyız. Bu da öğretmenle birlikte anne babanın ortak çabasıyla mümkün olabilir. Sadece okulun değil, evin de sorumluluğu büyüktür. Her akşam çocuğuyla 10 dakika konuşmayan bir babanın, öğretmenden 40 dakika boyunca mucize istemesi, haksızlıktır.
Bir ülkenin kalkınması için eğitim şart deriz hep. Doğru. Ama bu eğitimin yükünü sadece okula bırakmak, hastayı sadece ilaçla iyileştirmeye çalışmak gibidir. Asıl tedavi, yaşam biçimidir. Ailenin her davranışı birer eğitim aracıdır. Çünkü çocuk, öğütle değil; örnekle eğitilir.
Bu yüzden “Eğitim sadece okulda değil, evde başlar” sözü bir temenni değil, bir gerçektir. Bu gerçeği kabullenmek, daha sağlam bir nesil, daha dirençli bir toplum için ilk adımdır. Anne babaların öğretmenlikle yarışması gerekmez; ama öğretmenle omuz omuza vermesi şarttır. Ortak bir sevgi, ortak bir bilinç, ortak bir sorumlulukla büyütülen çocuk, geleceğin onurlu bireyidir.
Ve unutmayalım:
Okul, çocuğa yol çizer. Ama yürümeyi evde öğrenir.
Öğretmen, kalbine dokunur. Ama kapıyı ilk açan ailesidir.
Ve bir milletin yükselişi, evlerde başlar; sıralarda büyür; toplumda filizlenir.