Okullar artık sessiz değil… Ama o ses, bilgiye susamış çocukların sesi değil.
Kimi zaman bağıran bir öğrenci, kimi zaman sınıfın düzenini bozan biri, kimi zaman da elinden hiçbir şey gelmeyen bir öğretmenin derin iç çekişi yankılanıyor koridorlarda.
Bugün sınıflarda en büyük sorun, disiplinin kaybolması.
Bir öğretmen bir öğrenciyi uyaracak olsa, “şimdi kızsam olmaz, başıma iş alırım” diye düşünüyor. Çünkü bir bakmışsınız, velisi kapıya dayanmış, “Benim çocuğuma nasıl bağırırsınız!” diye hesap soruyor.
Oysa öğretmenin tek derdi bağırmak değil, düzeni korumak.
Bir çocuğun yaptığı saygısızlık yüzünden, yirmi çocuğun hakkı yeniyor.
Bir öğrencinin şımarıklığı yüzünden, diğer öğrenciler dersten soğuyor.
Ve en acısı; öğretmen susuyor, okul yönetimi susuyor, çünkü “disiplin” artık kötü bir kelime gibi görülüyor.
Ama şu soruyu soralım:
“Bir çocuğun özgürlüğü, diğerlerinin hakkını elinden alabilir mi?”
Benim çocuğum okula öğrenmeye gidiyor. Ama sınıfta bir tane kendini bilmez yüzünden ders işlenemiyor. Öğretmen çaresiz, idare çaresiz. Oysa benim çocuğumun da hakkı var: Sessizce dinlemek, öğrenmek, gelişmek…
Evde biz elimizden geleni yapıyoruz. “Oğlum, haytalık yaparsan öğretmenin kızar, karışmam” diyorum. Çünkü ben öğretmenle uğraşmaya değil, çocuğuma sorumluluk öğretmeye geldim bu hayata.
Ama bazı veliler tersini yapıyor.
Çocuğu yaramazlık yapıyor, sonra okula gidip öğretmene fırça atıyor.
Ne oldu peki? Çocuk şunu öğreniyor: “Nasıl olsa annem babam beni savunur.”
Ve işte o gün, saygı bitiyor.
Biz çocukları “incitmeyelim” derken, artık onlar kimseye yer bırakmaz hale geldi.
Bir zamanlar öğretmen karşısında saygıyla duran çocuklar, şimdi öğretmenle alay ediyor.
Bir zamanlar okulda düzen vardı, şimdi düzensizlik “özgürlük” diye anlatılıyor.
Evet, hiçbir çocuk zulme maruz kalmasın.
Ama hiçbir “haşere” çocuk da yüzlerce öğrencinin eğitim hakkını elinden almasın.
Evet, öğretmen adaletli olmalı.
Ama aynı zamanda kararlı, net ve gerektiğinde sert olmalı.
Disiplin, cezayla karıştırılmasın.
Disiplin, bir sınırdır.
Bir çocuğa “burada dur” diyebilmenin adıdır.
O sınır kalkarsa, okul değil, kaos olur.
Bugün bazı çocuklar ortaokulda bile öğretmeni tehdit edebiliyor.
“Babam gelir, görürsün!” diyebiliyor.
Oysa okul, korkuyla değil, ama saygıyla ayakta durur.
Eğitim sadece bilgi vermek değildir.
Eğitim, “haddini bilmek”, “başkasının hakkına saygı duymak” demektir.
Eğer bu değerleri kaybedersek, ne matematik işe yarar, ne fen.
Disiplin geri gelmeli.
Öğretmen yeniden sınıfın hakimi olmalı.
Yanlış yapan öğrenciye “dur” diyebilmeli.
Ve gerekirse, okuldan uzaklaştırma da geri gelmeli.
Kusura bakmayın ama;
Eğer bir çocuk sınıfın huzurunu kaçırıyorsa, o çocuğun derdi artık okulun değil, ailesinindir.
Çocuğuna sahip çıkamayan veli, bütün okulu o çocuğun hatasına ortak edemez.
Biz iyi çocuklar yetiştirelim derken, kötü örnekleri ödüllendirdik.
Zorbalığı görmezden geldik.
Ve sonunda, saygı kayboldu.
O yüzden diyorum ki:
Artık “disiplin geri gelmeli.”
Ama korkutmak için değil, eğitimi kurtarmak için.
Çocuklarımızın hakkı, öğretmenimizin itibarı, okulun düzeni için…
Yoksa eğitim değil, geleceğimiz kaybolacak.