“Bir çocuk yalnızca okula değil, hayata hazırlanır. Ama hayatın kapısını açacak anahtar, sadece öğretmenin değil, ailenin de elindedir.”

Bitlis’te eğitim sessiz bir çığlık gibidir. Öğretmen çağırır, çocuk duyar; ama çoğu zaman aile orada değildir.
Eğitim; yalnız okulda değil, evde başlayan bir seferdir. Ve Bitlis’te bu seferin askerleri, uzun zamandır eksik.


Bir çocuğun sessizliği bazen bir şehrin aynasıdır
Bitlis’in sokakları sessizdir ama o sessizlikte binlerce hikâye gizlidir. Sabah erkenden okula yürüyen çocukların adımlarında umut vardır, ama aynı zamanda bir kırılma da.
Öğretmen “Ödevini neden yapmadın?” diye sorar, çocuk gözlerini kaçırır:
— “Evde kimse sormadı.”
Bu tek cümle, yıllardır Bitlis’in eğitim tablosunda en gerçek satırdır.
Çünkü çocuklar yalnızca ders kitaplarıyla değil, ihmalin sessizliğiyle de büyüyor.

Evle okul arasında görünmez bir uçurum
Aile–okul işbirliği, kâğıt üzerinde hep güzel durur. Toplantı tutanaklarında, resmi belgelerde, sunumlarda “veli katılımı” hep yer alır.
Ama Bitlis’te bu kelimenin altı çoğu zaman boştur.
Okulun diliyle evin dili farklı, değer dünyaları farklı, beklentiler farklı…
Anne-baba “Çocuğum okula gitsin yeter” derken; öğretmen “Aile desteği olmadan olmuyor” diye iç çeker.
Bu iki ses arasında kalan çocuğun sesi, en sonunda susar.

Yorgun aile, yalnız öğretmen, arada ezilen çocuk
Bitlis’te birçok aile sabahın erken saatinde yola çıkar; biri kahvede, biri tarlada, biri pazarda ekmeğinin peşindedir.
Eve döndüklerinde yorgunlukları, çocuğun defterini açacak gücü bırakmaz.
Çocuk, ödevini değil, babasının yorgun yüzünü izler.
Anne, “Aman yeter ki hasta olmasın” der; oysa asıl hastalık, ilgisizliktir.

Öğretmen ise sınıfta yalnızdır.
Bir yandan müfredatla yarışır, bir yandan ilgisizlikle mücadele eder.
Bir veli aramaz, bir teşekkür duyulmaz.
Toplantıya gelen az, eleştiren çoktur.
Ve zamanla öğretmenler de susmayı öğrenir.
Böylece sessizlik büyür, eğitim küçülür.

Teknoloji çağında duygusal mesafe büyüyor
Bir zamanlar çocuklar okuldan eve geldiklerinde anneler “Bugün ne öğrendin?” diye sorardı.
Şimdi o sorunun yerini “Telefonunu kapat” cümlesi aldı.
Ekranlar ışıldıyor ama göz teması kayboldu.
Anne babalar, çocuklarının yüzüne değil, cihazın ekranına bakıyor.
Oysa bir çocuğun özgüveni, en çok ailesinin gözlerinde filizlenir.
Bitlis’te artık birçok çocuk, anne babasının sevgisini “sessizlikten” ölçüyor.
Ve o sessizlik, bir çocuğun geleceğini şekillendiriyor.


Eğitim bir ortaklıktır; ama taraflardan biri yok
Eğitimde başarı, sadece öğretmenin gayretiyle sağlanamaz.
Bir taraf ders anlatırken diğer taraf ilgilenmiyorsa, çocuk yarım kalır.
Bugün Bitlis’te veli, öğretmeni yalnızca karne gününde görüyor.
Oysa eğitim bir maratondur; her gün, her adımda ortak koşulması gerekir.
Veli koşmazsa, çocuk nefessiz kalır.
Velinin desteği olmadan hiçbir sistem, hiçbir model, hiçbir “reform” işe yaramaz.

Köylerde başka, şehirde başka bir tablo
Köy okullarında veli çoğu zaman ulaşılmaz mesafededir.
Telefon yok, servis yok, bazen iletişim bile zordur.
Ama bir fark vardır: köy anneleri öğretmeni hâlâ “saygı”yla anar.
Şehirde ise velinin öğretmene yaklaşımı değişmiştir.
Kimi zaman “müşteri” gibi davranır, kimi zaman “hesap sorar”.
Oysa öğretmen ne patron, ne hizmetkâr…
O, çocuğun geleceğine rehberlik eden bir yol ışığıdır.
Ama o ışığın önüne bazen bürokrasi, bazen önyargı, bazen ilgisizlik gölge düşürür.

Bitlis’te çözüm mümkün mü?

Elbette mümkün.
Çünkü Bitlis, köklü bir kültürün toprağıdır. Bu topraklarda “mahallenin çocuğu” kavramı hâlâ canlıdır.
Yeter ki o kavramı yeniden canlandıralım.
Aileleri okula yalnız çağırmayalım; dinleyelim, anlamaya çalışalım.
Veli toplantılarını “hesap günü” değil, “ortak akıl günü” yapalım.
Okul bahçesinde bir çay ikramı, bir gönül köprüsüdür; bunu unutmamalıyız.
Her okul, sadece öğrencinin değil, velinin de evi olmalıdır.
Eğer biz öğretmenler veliyi dışlamaz, veliler öğretmeni suçlamazsa; çocuk o iki elin arasında güvende büyür.

Bir çocuğun geleceği, bir şehrin kaderidir
Bitlis’te bir çocuğun kaderi değiştiğinde, aslında bir toplumun istikameti değişir.
Eğitim, sadece bilgi öğretmek değil; karakter inşa etmektir.
O inşanın temeli evde atılır, okulda yükselir.
Temeli çürük olan bir bina, ne kadar güzel yapılırsa yapılsın, bir gün çöker.

Eğitimin kalbi evde atar
Bitls’in dağlarında rüzgârlar hep sert eser ama o rüzgârın içinde umut da taşır.
Bugün Bitlis’te her öğretmenin yüreğinde aynı dua vardır:
“Keşke bu çocuğun evinde de bir el uzansa.”

Aile–eğitim işbirliği zayıfsa, sadece okul değil, toplum da yetim kalır.
Çünkü eğitim, yalnızca aklı değil, kalbi de eğitmektir.
Ve kalbi dokunmamış bir çocuk, gelecekte hangi bilgiyi taşırsa taşısın, boşlukla büyür.
O yüzden diyorum ki:
Bitlis’te her anne, her baba, bir öğretmen kadar sorumludur.
Ve her öğretmen, bir anne-baba kadar yüreklidir.
Bu iki yürek birleşmedikçe, hiçbir müfredat mucize yaratamaz.