Bakacak olan baksın… Çünkü artık kimse duymuyor çocukların sessiz çığlığını. Kimse, bir suçun kökünün evde atıldığını fark etmiyor.

Yıllardır çocuklarla iç içeyim.
Hepsi masum, merhametli, umut dolu.
Ama o umut, çoğu zaman evde başlıyor ve yine evde kayboluyor.
Çünkü bazı ebeveynler, çocuk yetiştirmeyi “sınırsız özgüven aşılamak” zannediyor.
Oysa çocuk; sınırla, saygıyla, sorumlulukla büyür.
Sınır bilmeyen bir özgüven, saygısızlık kılığında bir kibir üretir.
Ve o kibir, büyüdüğünde toplumu ısırır.

Eskiden okullar güvenliydi, öğretmenin sözü, anne-babanın duası kadar değerliydi.
Şimdi bir öğretmen sesini yükseltse “şikâyet” olur,
bir kural koysa “baskı” olur, bir veli memnun kalmasa “soruşturma” olur.
Veliler artık rehber değil, hakem gibi davranıyor.
Öğretmenin elinden alınan yetki, çocuğun elinde yasa tanımaz bir cesaret olarak dönüyor topluma.

Çocuğa “sen haklısın” diyen anne-baba, aslında ona “kimseyi dinleme” demiş oluyor.
Ve işte o çocuk, büyüyünce ne devleti, ne öğretmeni, ne yasayı dinliyor.
Çünkü küçük yaşta öğrenmiş: “Benim istediğim olur.”

Yıllardır gözlemliyorum:
Birçok çocuğun değil, birçok ebeveynin eğitime ihtiyacı var.
Çocuğunu savunmakla çocuğunu şımartmak arasındaki farkı bilmeyen bir nesil ebeveyn yetişti.
Her şeye karışan, her şeyi bilen, ama hiçbir şeyi hissetmeyen bir nesil…
Çocuğuna “hakkını ara” derken, “saygını koru” demeyi unutan bir nesil…

Ve bu tablo içinde öğretmen yalnız kaldı.
Eline defter tutuşturulan ama sözü kıymetsizleştirilen bir öğretmen.
Velinin gözünde hep “hatalı”, çocuğun gözünde “zayıf”…
Ama aslında unutulan şu: Öğretmenin elinden alınan her yetki, bir çocuğun karakterinden eksilen bir değer demektir.

Artık okul, eğitim alanı değil; müşteri memnuniyeti alanı haline geldi.
Veliler öğretmenden hizmet ister gibi hesap soruyor.
Oysa çocuk, “hizmet” değil, hizmet bilinci öğrenmeliydi.

Bir çocuk saygıyı evde öğrenmezse, okulda öğretilemez.
Bir çocuk sınırı evde görmezse, toplumda tanımaz.
Ve bir çocuk yanlışla yüzleşmezse, büyüdüğünde suçu başkasında arar.

Bugün okullarda disiplin değil, “kaygı yönetimi” konuşuluyor.
Çünkü öğretmen artık ceza veremiyor, uyaramıyor, hatta “yanlış yaptın” bile diyemiyor.
Oysa yanlışla yüzleşmeyen çocuk, doğruya ulaşmanın ne olduğunu nereden bilecek?

Geleceğin suçlularını çocuk olarak görmeyin!
Çünkü çocuk, suç işlemez.
Suç, evde başlar.
Ve o suçun ilk faili;
“Benim çocuğum yapmaz!” diyen o anne-babadır.

Biz öğretmenler, hâlâ çabalıyoruz.
Çocukların kalbinde kötülüğe yer kalmasın diye.
Ama ne olur; bizim çabamızı boşa çıkaran, iyi niyeti “zayıflık”, disiplini “baskı” sanan anlayışı artık sorgulayın.

Unutmayın:
Bir çocuğu korumak, onu her hatasından aklamak değildir.
Bazen korumanın en güçlü yolu, onu hayatın gerçekleriyle tanıştırmaktır.

“Bir çocuğa sınırsız özgürlük verirseniz, önce saygıyı kaybedersiniz; sonra toplumu.”