Okullardaki ara tatilin kaldırılması yönünde yürütülen tartışmalar, görünürde “çalışan anne ve babaların mağduriyeti” ekseninde ilerliyor. Ne var ki bu söylemin ardında, eğitim sistemine bakışımızı yaralayan daha derin, daha sarsıcı bir yaklaşım yatıyor.
Bazı ailelerin çocuklarını eve almak istememesi, okulun bir eğitim kurumu yerine “çocuk deposu” gibi görülmesi ve öğretmenin bir tür “idare edici personel”e indirgenmesi. Bu yalnızca sığ bir talep değil; bu talep, çağımızın en ciddi zihniyet krizlerinden biri.
Okul kreş değildir. Gündüz bakım evi değildir. Öğretmen ise çocuğu oyalamak, gün doldurmak, eve geç gelmesini sağlamak için orada bulunan bir memur hiç değildir.
Öğretmen sınıfa her sabah ders anlatmak için değil, bir omuz vermek için girer. Bir çocuğu hayal kurmaya, düşünmeye, sorgulamaya, üretmeye çağırmak için girer. Bu öyle bir iştir ki yorulmak kaçınılmazdır, tükenmek gerçektir, nefes almak zorunluluktur.
Ara tatil bu yüzden vardır.
Kimyası bozulmasın diye.
Emeği yıpranmasın diye.
İnsan olduğu unutulmasın diye.
Eğitim, öğretmenin performansına bağlıdır. Öğretmenin performansı ise ruhsal, sosyal ve ekonomik bütünlüğüne. Öğretmeni sürekli yoksullaştırıp sonra da ondan mucize bekleyemezsiniz. Haftalardır üst üste sınav yapan, evine gittiğinde sabaha kadar kağıt okuyan, bir yandan sınıfında 30 öğrenciyle boğuşup diğer yandan velinin bitmeyen taleplerine koşmak zorunda kalan bir insana “ara tatil sana fazla” demek insaf değil, ayıptır.
Kaldı ki çalışan anne baba olmayı gerekçe göstermek, sorumluluğu okula devretmenin arka kapısıdır. Çocuk bakımı devletin ve toplumun elbette önemsemesi gereken bir konudur. Ama çözüm yolu okulu kreşe çevirmek değildir. Çözüm, sosyal politikayı güçlendirmek, aileyi desteklemek, iş yaşamını düzenlemek, alternatif bakım modelleri geliştirmek, ebeveynin yükünü paylaştırmaktır.
Öğretmenin sırtına daha fazla yük bindirmek değil.
Bugün tartışılan şey bir tatil değil; öğretmene bakışımızın özüdür.
Öğretmen dinlenmesin.
Öğretmen hep çalışsın.
Öğretmen yorulmaz.
Öğretmen şikâyet etmez.
Öğretmen zaten “memur”.
Bu yaklaşımın sonucu nettir:
Yorulmuş öğretmen.
Tükenmiş öğretmen.
Değer görmeyen öğretmen.
Ve buna bağlı olarak, kalitesi düşen eğitim.
Bir toplumun geleceği, öğretmeninin nefesiyle şekillenir. Öğretmenin nefesi kesilirse, ülkede umut kesilir. Eğitim, tatili kaldırarak güçlenecek bir alan değildir. Tam tersine, eğitim ancak öğretmene insanca çalışma koşulları sunulduğunda güçlenir.
Ara tatilin kaldırılmasını savunanlara tek cümle yeter aslında:
Kaliteli eğitim istiyorsanız öğretmeni yormayın.
Öğretmeni destekleyin, güçlendirin, dinlendirin.
Çünkü öğretmen dinlenirse ülke nefes alır.
Toplum olarak artık şunu kabul etmeliyiz:
Öğretmen, kimsenin kölesi değildir.
Şamar oğlanı hiç değildir.
Bu ülkenin geleceğini omuzlarında taşıyan insandır.
Ona değer vermezseniz, geleceğinizi değersizleştirirsiniz.