Eğitim, bir ülkenin geleceğe yazdığı mektuptur. Ama bu mektubu kimin yazdığı da en az içeriği kadar önemlidir.
Bir okul müdürünün masasına oturduğunuzda, sadece bir masa görmezsiniz. Masanın üzerindeki belgeler, dosyalar, raporlar, dilekçeler ve yazışmalar; sadece kağıt parçaları değil, bir sistemin nabzıdır. Ama o nabzın sesini gerçekten duyan kaç kişi var? İşte bu yazı, o sesi duymayanlara değil; duyup da bir şey yapamayanlara yazılmış bir çağrıdır.
Bir Müdürün Günlüğü: Bürokrasiye Sıkışmış Liderlik
Okul müdürü olmak, yalnızca yönetmek değildir; aynı zamanda yönlendirmek, temsil etmek, denge kurmak, örnek olmak, liderlik etmek demektir. Ancak bugünün eğitim sisteminde bu görev, adeta bir bürokrasi labirentine dönüşmüş durumda. MEBBİS'ten e-Okul'a, e-Yaygın'dan İYS’ye kadar onlarca sistemde işlem yapma zorunluluğu, müdürü esas işinden koparıp veri operatörlüğüne sürüklüyor. Her gün yeni bir yazı, yeni bir modül, yeni bir form…
Peki ya insan? Peki ya liderlik? Peki ya eğitim?
Müdürlük artık bir vizyon işi olmaktan çıkıp, zamanla yarışılan bir evrak trafiği haline dönüştü. Veliyi memnun et, öğretmeni dengede tut, öğrenciyle temas kur, sistemi eksiksiz çalıştır, üst makama sürekli bilgi ver, ilçe müdürlüğünün isteklerini anında yanıtla… Bir müdür, artık eğitim liderinden çok çok yönlü bir "kurum robotu" gibi çalışıyor.
Yönetici mi? Sıkıştırılmış Katman
Eğitim piramidinde okul müdürü öyle bir yere sıkışmış ki; yukarıdan gelen emirlerin taşıyıcısı, aşağıdan gelen taleplerin savunucusu, ortada ise tek başına bir denge cambazı. Ne tam yetkili, ne tam bağımsız. Karar alırken sorumluluk taşıyan ama yetkiyi kullanırken sürekli merkeze danışmak zorunda kalan bir yapı var. Bu da okul müdürlerini, kriz çözen değil; krizlerin arasında sıkışan insanlar hâline getiriyor.
Protokoller, Yazılar ve Bitmek Bilmez Talepler
Her hafta en az 4–5 farklı kurumdan, sosyal sorumluluk projesi adı altında etkinlik talebi geliyor. Spor şenlikleri, fidan dikimleri, e-Atık kampanyaları, yardım toplama organizasyonları… Her biri anlamlı ama bir bütün hâline geldiğinde; müdürün ve okulun asli görevini gölgede bırakıyor. Zaten ders planlaması, öğretmen ihtiyacı, öğrenci davranışları, veli ilişkileri ve sınav organizasyonları arasında boğulan okul müdürünün önüne bir de “20 Haziran’a kadar resim sergisi açınız” yazısı gelince, eğitim kalitesi değil; evrak kalitesi konuşulur hâle geliyor.
Liderlik Potansiyeli Kullanılamıyor
Bir okul müdürü, aslında bir okulun ruhudur. O okulda güven varsa, huzur varsa, gelişim varsa; bu müdürün liderlik becerileri sayesindedir. Ancak müdürlere sistemin yüklediği angarya görevler, onları eğitimde fark yaratacak işler üretmekten alıkoyuyor. Okulun fiziksel yapısı, öğretmen performansı, öğrenci başarı stratejileri gibi esas konular ikinci plana atılıyor.
Ve burada büyük bir kayıp yaşanıyor.
Çünkü bir ülke, müdürlerinin potansiyelini boşa harcayarak, aslında kendi geleceğinden ödün veriyor.
Öğretmen Gözüyle Müdür
Öğretmenler çoğu zaman müdürleri “yetkili ama mesafeli” görür. Ama gerçekte, müdür öğretmenin hakkını savunmakla mükellef, aynı zamanda ilçe müdürlüğünün yazılarına anında cevap vermekle yükümlü, diğer yandan veliye karşı çözüm üretmek zorunda. Ve bu çoklu rol, çoğu zaman onu yalnızlaştırıyor.
Öğretmen toplantılarında gülümseyen bir yüz, akşam saatlerinde okulun ısınma sistemini çözmeye çalışan bir kriz yöneticisine dönüşüyor. Oysa sadece bir insan. Ama sistem onu birden fazla role mecbur bırakıyor.
Ne Yapılmalı?
1. Yetki-Sorumluluk Dengesi Kurulmalı: Okul müdürüne verilen sorumluluk kadar yetki de tanınmalı. Karar süreçlerine gerçek katılım sağlanmalı.
2. Bürokratik Yük Azaltılmalı: MEB tarafından sistem entegrasyonları yapılarak müdürlerin angarya işleri azaltılmalı.
3. Eğitim Liderliği Güçlendirilmeli: Müdürlere vizyon geliştirme, ekip yönetimi ve öğretim liderliği üzerine eğitimler verilmeli.
4. Yardımcı Yönetici Kadroları Artırılmalı: Müdür yardımcılarının sayısı ve rolü yeniden tanımlanmalı. Sekreterya ve veri işleri için ayrı personel atanmalı.
5. Okul Müdürlerinin Sesi Duyulmalı: Sendikalar, STK’lar ve bakanlık düzeyinde müdürlerin sorunlarını dile getirecek mekanizmalar güçlendirilmeli.
Sonuç
Eğitimin kalbi okulda atar. Ve o kalbin ritmini belirleyen en önemli unsur, okul müdürüdür. Ama o kalp, aşırı yük altında yoruluyorsa; geleceğe dair umutlarımız da ritim bozukluğu yaşamaya başlar.
Okul müdürleri; sadece yöneten değil, ilham veren olmalı.
Sistemi taşımakla meşgul olduklarında, sistemi dönüştürecek güçlerini yitiriyorlar.
Bu yazı bir serzeniş değil; bir farkındalık çağrısıdır.
Çünkü eğitimin en büyük reformu, onu taşıyanları dinlemekle başlar.