Mahmut TOPRAK / Muhammed ÇALIŞKAN

MAHMUT TOPRAK 1 Aralık 1992 yılında Ş.urfa’da doğdu ilk, orta ve lise eğitimini Ş.URFA da tamamladı. 2011 yılında Bitlis Eren Üniversitesi sağlık yüksekokulunu kazandı, halen Bitlis Eren Üniversitesi 4.sınıf öğrencisi olarak eğitim hayatına devam etmektedir… MUHAMMED ÇALIŞKAN 5 Ocak 1993 yılında Ş.urfa’da doğdu ilk, orta ve lise eğitimini Ş.URFA da tamamladı. 2011 yılında Bitlis Eren Üniversitesi sağlık yüksekokulunu kazandı, halen Bitlis Eren Üniversitesi 4.sınıf öğrencisi olarak eğitim hayatına devam etmektedir…

İç Savaşın Bize Emanetleri

Mülteci : Genel manada ki anlamıyla sığınmacı diye ifade edebiliriz . Her türlü mal, mülk, vatan, toprak yoksunluğuyla ülkelerini terk eden veya terk etmek zorunda kalan insanlardır da diyebiliriz.

A
a

İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRİSİNE GÖRE DE  

‘’Herkesin zülüm karşısında başka ülkelere sığınma ve bu ülkelerce sığınmacı işlemi görme hakkı vardır ‘’ da diyebiliriz. Mültecilerle ilgili tanımlama faslı için birçok tanım üretip söyleyebiliriz. Ama bu minvalde hareket edersek ve genellikle bu minvalde hareket edipte hiçbir sorunsala çözüm üretme adına  fikir fırtınasına tutulmazsak özgünüz ki hiçbir mülteciye zerre miktar ne katkımız olur nede yaşadıkları  bu dram-vari hallerine çözümümüz .
 
Genel manada mülteciler meselesine odaklanmamız için uzaklara gitmeyi başka başka diyarlara göz gezdirmeye gerek yok. Çünkü;  Hemen yanı başımızda kendi vatan, topraklarımızda  mülteci konumunda olan açık olarak ifade etmek gerekirse SURİYELİ mülteciler  meselesini kaleme almamızda herhangi bir beis görmüyoruz.
 
Hepinizin malumudur ki 15 Mart 2011 de komşu ülkemiz Suriye’de bir iç çatışma patlak verdi. Çatışmanın sebepleri, nedenleri, savaşı kim veya kimler başlattı, nihai sonucu gibi konulardan ziyade bu iç çatışma sonucu bu topraklardan kaçan veya çıkarılan insanların dramlarını, sıkıntılarını, acılarını, kaleme alacağız. Evet çok reel bir şekilde ifade etmek gerekirse Suriye halkı bugün Türkiye ,Lübnan ,Ürdün ve Irak coğrafyasında mülteci konumundalar. Türkiye’de ki Suriyeli mülteci sayısı 1.5 milyon olarak ifade ediliyor. Gelen insanlar  Hatay, Kilis, Şanlıurfa, Gaziantep, Batman ağırlıklı iller olarak Suriyeli mültecileri gerek kamplarda gerekse şehir merkezine geçip ev kiralayan veya belediyelerin STKların yardım veya hayır kurumlarının vakıfların aracılığıyla şehir merkezine yerleştiriliyorlar. Hükümetimiz Suriyeli mülteciler için AÇIK KAPI politikasını uygulamaya devam ediyor ve bu da gösteriyor ki bu sayı daha da artacak. Ülke ekonomimiz daha fazla gelebilecek mülteci sayısını kaldıramayacağa benziyor.

Veriler ve uzmanlarca yapılan analizler bu doğrultuda. Türkiye de ki mülteci sorunsalına hükümet değil de halk olarak neler yapabiliriz bunu konuşmak bu paradigma ile hareket etmek kendi nazarımızda sorunun çözümüne daha fazla kapı aralayacaktır.
 
Tarihten, İslam tarihinden bu sorunu araştırmazsak sorunun çözümü de mümkün atı da abesle iştigaldir. Çünkü tarih dönemin sorunlarının anahtarıdır. İslami bir bakış açısıyla mültecilere yaklaşırsak her muhacire bir Ensar düsturuyla bu sorunu çözebiliriz. Çünkü Hz. Peygamber(salat ve selam ona olsun ) Mekke’den, Medine’ye hicret edenlere  Ensar –muhacir  formülünü, tezini, savını ortaya koyarak Medine üzerinde hicret edenlerden dolayı bozulmaların, fitnelerin, ekonomik bunalımların önüne set çekmişti. Bu iki halkı birbirine kardeş yapıp kendi döneminin sorunsalına adeta nokta atış yaparak sorunu bertaraf etmişti. İşte bugün de Türkiye Müslümanları olarak din kardeşlerimize iman kardeşlerimize Hz. Peygamberin metoduyla kardeşlik kollarımızı açmamız gerekir.
 
Halk olarak daha da ziyade bir insan olarak Suriyeli insanlara, empati yapmadığımız müddetçe onların bu sıkıntılı durumlarına ve BEŞAR ESEDLERİN ekmeğine yağ sürmüş oluruz. Neden? Açıkça görülüyor ki bugün Suriyelilerden nefret eden bir arkaik düşünce içerisine sokulmaya çalışılıyoruz. Divite et imperia (Böl, parçala ,hükmet) mantık odaklı pespaye ülkelerin Türkiye topraklarında ki huzuru kaçırmak için bir Suriyeli ve Türkiyeli ayrımcılığı ve ırkçılığı çıkarıp fitne ortamı yaratma derdinde olduğunu görmemiz gerek .İşte bunu başarabilmelerinin en önemli ayağı da bir kötü Suriyeli algısı oluşturmak  .Bu oyunları bozalım .
 
Suriyeliler bugün mazlum durumdalar ve bizim bir Müslüman olarak  bunu da geçelim bir insan olarak mazlumun ve mağdurun  yardımcısı konumunda olmalıyız. Çünkü mazlum demek Müstazaf demek peygamber nazarında çok üstündür. Hz peygamber zalim Müslümana karşı mazlum Yahudi’nin yanındayım demiştir ki Suriyeliler bugün ne zalimdir ne İslam dışıdır. Şu kış mevsiminde parklarda yatan Suriyeli insanlar varken, kendi sıcak yatağında mışıl mışıl uyuyan, bu insanlar için, gözyaşı dökmeyen,  her hangi bir yardımda bulunmayan, özellikle de bir ucuz işçi gözü ile bakan doymaz insanlar, zaten neden geldiler ki bizim ülkemize ‘defolup gitsinler diyenler’  unutmasınlar ki vicdanları, insanlıkları, Sami yet dizginleri şeytanın elindedir ve  o nereye çekerse onlarda boyunlarını yani fikirlerini bir köle gibi o yöne götüreceklerdir. Evet diyebilirsiniz bunlar insanlığı hak etmiyorlar, mültecilerde hırsızlık var, gasp var, fuhuş işleten mekan açanlar var. Evet var ama eşi ve dört erkek çocuğu şu an Suriye’de savaşan da var ,ahlaki ve insani olarak bu ülkede çok az rastladığım karakterde insanlarda var ,bacağını veya kolunu bombardıman sonucu kaybetmiş hakikaten yardıma muhtaç  mazlumlar da var, Suriye’den  gelen bir çok fakihler de  var , Esad’ın zulmünden ülkemize sığınan Hatip Usame er-Rufai, DR. Eymen Şabanî, Dr. Fazıl, Dr. Ahmet gibi büyük alimler de  var. Bunların hürmetine, hatırına kötü vasıflı olanları da sineye çekip kabullenmeliyiz. Yapılan yanlışları bütün bir halka mal etmek adaletsizlik olur. Ne güzel özetlemişti aslında bedüüzzaman Said’i Nursi: Bir gemide on kişi var ve bu gemidekilerin 9 u  cani biri masumsa sadece masum olanın hürmetine o gemi batırılmaz.
 
Bugün yarın evlerine dönerler  fantasması içerisinde olanlarda yanlıştır. Çünkü bir yerde bir iç savaş başladı mı 15 yıldan önce bitmez ki bitse toparlanması güç olur, buda demek oluyor ki Suriyeli kardeşlerimiz uzun bir dönem kalıcıdır. Ve yapmamız gerekende oportünist yaklaşımları bırakıp paylaşımcı ruhumuzun kapılarını ardına kadar açmaktır .
 
Bu süreçte nasıl bir politika izlenmelidir?
 
İlk olarak kampta ve kamp dışında yaşayan mültecilerden sorumlu ayrı bir teşkilatın oluşturulması gerekmektedir. Özellikle son yıllarda komşu ülkelerdeki çatışmalardan kaçarak Türkiye’ye sığınanların sayısı artmıştır. Afgan mültecilerin yaşadıkları sıkıntıları ve son aylarda IŞİD’ ten kaçarak Türkiye’ye sığınan Yezidi aileleri de unutulmamalıdır.
 
En büyük hatalardan birisi tepeden inme kamp yönetiminin uygulanmasıdır. AFAD,  mülteci kamplarının yönetiminden ve işleyişinden sorumlu kurumdur. Ancak yöneticilerinin her üç ayda bir rotasyona uğraması nedeniyle kurumsal bilginin aktarılmasında problemler yaşanmaktadır. Ayrıca sivil toplum örgütleri arasındaki rekabet, kaynakların israfına yol açmaktadır. Oysaki devletin kurumları, sivil toplum örgütleri arasında iş birliğinin ve koordinasyonun sağlanması için öncülük etmelidir.
 
İkinci olarak, mülteci krizi yerel bir mesele olarak düşünülmemelidir. Suriyeli mülteci krizi özellikle kampların bulunduğu şehirlere indirgenmek isteniyor.  Türkiye’nin geneline özellikle İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerine yayılmış olan kamp dışındaki mülteciler temel problemi oluşturmaktadır.
 
Üçüncü olarak, yerel yönetimin mülteci krizi ile etkili bir şekilde ilgilenip ilgilenmediğini öğrenmek için kapsayıcı bir araştırma yapılmalıdır. Türkiye’de merkezi yönetimden ziyade yerel yönetimlerin daha fazla sorumluluk üstlenmelidirler.
 
Sanmayın ki bugün mülteci olanlar hiç gitmeyecekler, sanmayın ki onlar kimsesizler ve onlara sahip çıkılması hakkımız değil lakin gün gelir devran döner, olmaz dediğin her şey olabilir. Onlar sizin cebinizi karıştırıp bozuk para var mı diye elinizi cebinize attığınız muhtaç olarak kirlenen düşüncelerinizin ve kirli bakışlarınızın muhtacı değiller onlar bizden biz onlardanız EY Suriyeli, Iraklı, Kobani’li… Ve EY MAZLUM sen bizim ebedi misafirimiz, bize hakikatin emanetisin…Mazlumun dini, dili, ırkı, rengi…Yoktur…
 
NOT: Olsun be aldırma, yaradan yardır… Sanma ki zalimin ettiği kârdır… Mazlumun ahı indirir şâhı… Her şeyin bir vakti vardır… ( Yunus Emre)

arşiv HABER ARŞİVİ
BİTLİS HABER13 YORUM KURALLARI
Haber İhbarı
Bitlis Nöbetçi Eczaneleri
Bu haber ilginizi çekebilir! Kapat


Sitedeki tüm harici linkler ayrı bir sayfada açılır. Siteadi harici linklerin sorumluluğunu almaz.