Doğu’nun sessiz dağ köylerinde, bir çocuğun deftere attığı ilk harf sadece bir yazı değil; bir direniştir, bir hayaldir, bir yürüyüştür… Bitlis’in tozlu patikalarından üniversite amfilerine uzanan bu yolculuk, sadece mekânsal bir geçiş değil; kaderin yeniden yazılmasıdır.

Çoğumuzun adı duyulmamış mezralarda, güne gözünü tandır dumanıyla açan nice çocuk, elinde kalemle kaderini değiştirmeye çalışıyor. Okula gitmek için kilometrelerce yol yürüyen, elektrik kesintilerinde mum ışığında ders çalışan, kırtasiye parasını biriktirmek için yazın tarlalarda ter döken çocuklar… Onlar yalnızca okula değil, hayata hazırlanıyor.

Bitlisli öğrenciler için “kampüs” kelimesi, bir bina ya da taş yapıdan çok daha fazlasını ifade eder. O kelimenin içinde; babasından gizli üniversiteye hazırlanan kız çocuklarının cesareti vardır. Ahırda süt sağarken fizikten soru çözen gençlerin iradesi vardır. Her başarının arkasında bir “yetersizliğe inat” vardır.

Bu topraklarda eğitim, sadece bir devlet politikası değil; bir yaşam savaşıdır. Bazen çamur içindeki bir lastik ayakkabının içine sızan soğuk suya rağmen yürümektir. Bazen öğretmensiz geçen haftalarda, tahtaya kendi kendine çıkıp öğretmenlik oynayan bir çocuğun iç sesidir. Bazen de sabahın kör karanlığında, sobasız bir sınıfta umutla beklemektir.

Ve sonra... Bir gün olur, Bitlis’ten bir çocuk çıkar. Tüm bu yoksunluklara rağmen sınavları geçer, kazandığı üniversite belgesini annesine sunarken gözyaşlarını tutamaz. Annesi, o belgeyi anlamasa bile hisseder; oğlunun artık kaderini değiştireceğini bilir. O an, sadece bir ailenin değil, bir köyün, bir yörenin gurur anıdır.

Çünkü her başarı yalnızca bireysel değildir. Köyden kampüse yürüyen her öğrenci, ardında kalanlara cesaret verir. O çocuk, kardeşine örnek olur, komşusuna umut olur, öğretmenine gurur olur. Bir öğrencinin üniversiteye girmesi, köy meydanında yankılanan bir sevinç çığlığıdır.

Bu çocuklar büyüyüp mezun olduklarında, bir kısmı doktor, bir kısmı mühendis, bir kısmı öğretmen olur… Ama en güzeli, aralarından bazıları geri döner. Köyüne okul yaptırır, kütüphane açar, başka çocuklara ışık olur. Çünkü bilir: Işık en çok karanlıkta kıymetlidir.

Bizler, bu çocuklara sadece alkış değil, imkan da borçluyuz. Yol borçluyuz, internet borçluyuz, kaliteli eğitim borçluyuz… Bir çocuğun köyden çıkıp kampüse ulaşması, mucize olmamalı. O yolu herkes için açık tutmak bizim en büyük sorumluluğumuzdur.

Bugün üniversite sıralarında oturan her Bitlisli öğrenci, yalnızca kendisi için değil, ardında bıraktığı onlarca çocuk için de okuyor. Her diploma, bir zinciri daha kırıyor. Her mezuniyet, bir sonraki kuşağa ışık oluyor.

Ne demişti biri:
“Bir çocuğun hayal kurmasına izin ver, köyü değiştirir; hayalini gerçekleştirmesine yardım et, ülkeyi değiştirir.”

Çünkü bir çocuğun kampüse adım atması, sadece bir başarı öyküsü değildir.
Bu, bu topraklarda umudun hâlâ filizlendiğinin en büyük kanıtıdır.

Bu yürüyüşün en canlı örneklerinden biri belki de Elif’tir. Elif Bitlis’in küçük bir dağ köyünde dünyaya geldi. Evlerinde kitap yoktu ama dağlarda yıldızları çok iyi tanırdı. Babası, “Kız çocuğu çok okuyunca ukala olur,” derdi. Ama Elif, sessizce gece lambasının altında okudu. Sırtında odun taşırken bile cebinde küçük bir defteri olurdu; gördüğü her yeni kelimeyi yazardı.

Ortaokulda okul birincisi oldu, ama liseye gitmesi için ilçeye taşınmak gerekiyordu. Ailesi rıza göstermeyince, öğretmeni devreye girdi. Zor ikna ettiler. Elif bir yandan akrabalarının evinde çalıştı, bir yandan okudu. Öğretmen olmak istiyordu çünkü kendi gibi çocuklara ışık olmanın hayalini kuruyordu.

Ve başardı…  Sınıf Öğretmenliği bölümünü kazandı. Üniversiteye gittiği ilk gün, kampüs kapısından içeri girerken durup köyüne mesaj gönderdi:
“Ben geldim. Beni bekleyen küçük kızlara söyleyin; yol açık, yeter ki inansınlar.”

Bugün Elif, kendi köyüne atandı. Şimdi soba başında sıralara dizilmiş, gözleri umut dolu çocuklara Türkçeyi, yazmayı, düşünmeyi öğretiyor. Bir zamanlar kendisine kapatılmak istenen kapıları şimdi başkalarına açıyor.

Elif gibi yüzlerce hikâye var bu topraklarda. Belki adları bilinmiyor, belki sesleri şehirlerin gürültüsünde kayboluyor… Ama attıkları her adım, geleceğe yazılmış sessiz bir destan.

Çünkü her Elif, bu ülkenin bir mucizesidir.
Ve her mucize, bir çocuğun inancıyla başlar.