Son yıllarda toplum olarak en çok şikâyet ettiğimiz konulardan biri gençlerimizin tavırları. Otobüslerde yaşlılara, hastalara, engellilere yer vermeyen; arkadaşına şiddet uygulamayı meziyet sayan; küfürlü konuşmayı sıradanlaştıran; büyüklerine saygıyı unutan bir nesil yetişiyor. Üstelik bu olumsuz davranışlardan utanmak bir yana, arkadaş ortamlarında övünerek anlatıyorlar.

Peki, nerede yanlış yapıyoruz?

Ailelerin Büyük Sorumluluğu
Anne ve babalar olarak çoğu zaman çocuklarımızın hiçbir hatasını kabul etmiyoruz. Çocuğumuz yanlış yaptığında bile "Benim çocuğum yapmaz!" diyerek savunmaya geçiyoruz. Onların her hatasına kalkan olmayı bir "ebeveynlik" görevi sanıyoruz. Oysa bu tavır, çocukların yanlışlarını pekiştiriyor. Çocuk, her hatasında arkasında ailesini bulacağını bildiği için sorumluluk almıyor, öz eleştiri yapmıyor, empati kurmayı öğrenemiyor.

Unutmayın, ilk öğretmen sizsiniz. Çocuklarımızın karakteri, evin içinde şekilleniyor. Öğretmenlerin elinde sihirli değnek yok; sizin bozduğunuzu onlar düzeltemiyor. Eğitimciler, zaten ağır sorumluluklarının yanında bir de bu yanlış tutumların bedelini ödemek zorunda kalıyor.


Öğretmenler Yalnız Bırakılıyor
Okullar, çocukların ikinci evidir. Öğretmenler, onların hayatına yön veren rehberlerdir. Ancak en ufak bir disiplin sorununda öğretmene karşı cephe alınması, şiddet ve tehdit diline başvurulması, eğitim sistemini içten içe çürüten en büyük yaradır. Çocuğunuzun her davranışını kusursuz görüp öğretmeni suçlamak, yalnızca çocukların şımarmasına ve okulun otoritesini kaybetmesine yol açıyor.


Kıyafet ve Görünüş: Saygının Bir Yansıması
Gençlerimizin önemli bir kısmı, ne yazık ki giyim kuşam konusunda da ölçüsüzlüğü bir “özgürlük” olarak görüyor. Uygunsuz, toplum değerlerine uymayan, dikkat çekmekten başka bir amacı olmayan kıyafetler giyerek sokağa çıkmak bir övünç kaynağı hâline geliyor. Oysa kıyafet, kişinin kimliğinin bir parçasıdır; saygıyı, terbiyeyi ve öz disiplini yansıtır. Bir genç, okuluna veya sosyal hayata gelişigüzel, provokatif, edebe uymayan kıyafetlerle geliyorsa, bu yalnızca bireysel tercih değil; ailesinin de ilgisizliğinin bir göstergesidir.

Çocuklarımızı serbest bırakmak, her istediklerini yapmalarına göz yummak değildir. Onlara özgürlük adı altında disiplinsizlik kazandırmak, aslında gelecekteki kişiliklerini zedelemektir. Çocuk kıyafetiyle, diliyle, davranışıyla “sınır”ı bilmelidir. O sınırları öğretecek olan da yine anne ve babadır.


Sosyal Medya ve Televizyonun Etkisi
Bugünün gençleri sadece aileden değil, sosyal medyadan, dizilerden, filmlerden, videolardan da besleniyor. Ekranda izledikleri küfürlü, şiddet dolu, saygısız karakterleri “kahraman” sanıyorlar. Televizyon dizilerinde kavgayla, ihanetle, çıkar ilişkileriyle övülen hayatlar gençlerin zihnine örnek olarak işleniyor. Sosyal medyada takipçi uğruna her türlü çirkinliği yapan fenomenler, çocukların rol modeli hâline geliyor.

Bir çocuğun, sabahtan akşama kadar sosyal medya videolarında küfür ve şiddet görmesi, onun diline ve davranışına yansıyor. Televizyonda lüks ve şatafatla dolu hayatları izleyen bir genç, kendi ailesini küçümsüyor, kendi imkânlarını yetersiz görüyor. Sonuç: hırçın, tatminsiz, şükretmeyi bilmeyen bir nesil.


Aşırı Özgüvenin Tehlikesi
Çocuklarımıza özgüven kazandırmak doğrudur, fakat ölçüsüz özgüven, “ben merkezci” bir nesil doğurur. Bugün birçok anne baba, çocuklarını “mükemmel, hatasız, ulaşılmaz” gibi göstermeye çalışıyor. Onlara hiç başarısız olmayacaklarını, asla eleştirilmeyeceklerini, hep en özel olduklarını söylüyor.

Sonuçta ise eleştiriye tahammül edemeyen, başarısızlıkla yüzleşemeyen, empati kuramayan, burnu havada bireyler yetişiyor. Oysa çocuklarımıza öğreteceğimiz en kıymetli şeylerden biri, hatanın insanî olduğu ve kusursuzluğun insana ait olmadığıdır. Bir genç, yanlış yapabileceğini bilirse, özür dilemeyi de öğrenir. Yanlışını kabul ederse, doğruya yönelmeyi de başarır.

Saygıyı Kaybedersek, Geleceğimizi Kaybederiz
Bir nesil, insanî değerlerden uzak yetişirse, yarın toplumun vicdanı da çoraklaşır. Bugün yer vermeyen, yarın yardım etmeyecek. Bugün arkadaşına yumruk atan, yarın eşine, çocuğuna şiddet gösterecek. Bugün küfürle büyüyen, yarın fikirle konuşamayacak. Bugün kıyafetinde ölçüyü kaybeden, yarın hayatında da dengeyi kaybedecek. Bugün aşırı özgüvenle şımartılan, yarın toplumun ortak değerlerini hiçe sayacak.


Çözüm Önerileri ise çok basit en başta
Sorunu görmek yetmez, çözüm de üretmek gerekir. İşte birkaç adım:

1. Aile Eğitimi: Anne ve babalara düzenli seminerler verilerek çocuk yetiştirme konusunda bilinç kazandırılmalı.
L
2. Okul-Aile İşbirliği: Öğretmenler ile aileler arasında güçlü bir iletişim köprüsü kurulmalı, sorunlar karşılıklı dayanışmayla çözülmeli.
3. Değerler Eğitimi: Okullarda akademik başarı kadar değerler eğitimi de ön plana çıkarılmalı; saygı, empati, vicdan, sorumluluk dersin ayrılmaz parçası olmalı.
4. Sosyal Medya ve TV Denetimi: Aileler, çocuklarının izlediği içerikleri takip etmeli, şiddet ve küfür içeren dizilere, videolara karşı bilinçli durmalı. Devlet, gençleri hedef alan olumsuz içeriklere karşı daha sıkı bir denetim mekanizması kurmalı.
5. Rol Model Geliştirme: Gençlere gerçek kahramanlar tanıtılmalı. Fenomenler değil, ilim insanları, sanatçılar, sporcular, öğretmenler ve tarihî şahsiyetler örnek gösterilmeli.
6. Özgüveni Dengeli Vermek: Çocuklara özgüven kazandırılırken aynı zamanda tevazu, öz eleştiri ve hatadan ders alma bilinci de aşılanmalı.

Çocuklarımızı kaybedersek, geleceğimizi kaybederiz. Bugün onları yanlışlarından döndürmek için adım atmazsak, yarın çok geç olabilir. Çocuklarımızın burnu havada değil; başı dik, gönlü tok, ahlakı sağlam, edebi ve saygısı yüksek bir nesil olması için hep birlikte sorumluluk almalıyız.
Artık kendi hatalarımızı kabullenme vaktidir. Çünkü kaybettiğimiz her çocuk, aslında hepimizin kaybıdır.