Gözümüzü kapatmakla dünya değişmiyor. Bugün Filistin topraklarında, özellikle Gazze'nin kuzeyinde, çocuklar artık oyuncak değil; taş kemiriyor…

Anneler, bebeklerine mama değil; sessiz dualar veriyor…
Ve dünya, bir çocuğun açlıktan ölmesini izlerken diplomatik dillerle susuyor.
Açlık, artık bir kıtlık değil; sistemli bir kuşatma politikası.
Ölüm, artık bir savaş sonucu değil; yardımı engellenmiş bir cinayet.
Gazze'de bir halk, yeryüzünün en ağır tecridine maruz kalıyor. Bombalar sadece evleri değil; umutları da yerle bir etti.
Fakat ne acıdır ki, enkaz altından daha çok yankılanan ses; bir annenin "Su yok!" çığlığıdır.
Suyun aktığı, yiyeceğin bulunduğu, ilacın ulaşabildiği her yer, bugün Gazze için başka bir evrende.
Birleşmiş Milletler’in bile açıkladığı gibi, kuzey Gazze'de insanlar ot yemeye başladı. Kimi, çimenle dolma yapıyor.
Kimileri çöplükten kurtardığı kalıntılarla çocuklarını doyurmaya çalışıyor.
Ve ne yazık ki bu bir mecaz değil; kelimenin tam anlamıyla çocuklar açlıktan ölüyor.
Küresel vicdan, yalnızca çıkarların hizasında çalışıyorsa, adı ne merhamettir ne de adalet.

İnsanlığın tartıya vurulduğu bir çağdayız.
Ağlayan bir Filistinli çocuğun gözyaşı; başka bir çocuğun gözyaşından daha mı değersiz?
Bir annenin açlıktan göçen bebeği; başka bir coğrafyadaki annenin evladı kadar kıymetli değil mi?
Bu sorular, bize değil, susanlara sorulmalı.
Ama cevabını biz biliyoruz: Sessiz kalan herkes, bu suçun ortağıdır.

Gazze'de açlık bir doğa olayı değil.
Bu planlı bir yok ediştir.
Bu, 21. yüzyılın göz göre göre işlenen en utanç verici insanlık suçudur.
Bir lokma ekmek kadar sessiz olanlar, yarın bir çığlık kadar yüksek pişmanlıkla uyanacaklar.
Ama iş işten geçmiş olacak.
Çünkü çocuklar, açlıktan bir kez ölür.

İnsanlık, Filistin’de sınanıyor.
Ve bu sınavda sınıfta kalanların mazeret defteri artık doldu.
Sadece yardım göndermekle değil, ses olmakla sorumluyuz.
Sadece dua etmekle değil, hakikati haykırmakla yükümlüyüz.
Çünkü bu sessizlik, sadece Gazzeli çocukları değil, insanlığın onurunu da öldürüyor.

Eğer hâlâ bir vicdan parçası kalmışsa bir yerlerde;
O da Filistin'de açlıktan ölen bir bebeğin gözlerinden bakıyordur bu dünyaya...
Ve o gözler bize şunu soruyordur:
“Beni niye unuttunuz?”