Son günlerde yaşanan gelişmeler ve AİHM’nin kararlarına binaen merak edilenlere ilişkin birkaç şeyi söylemek gerekir. Bu kadar sıklıkla gündemin değişmesi halkın da kafasını karıştırıyor. Bununla da kalınmıyor, özellikle Gazze gibi hayati meseleler bu suni gündemlerin gölgesinde kalıyor veya birileri böyle istiyor.

Bu günlerde Türkiye’nin birinci gündemi AİHM’nin Selahattin Demirtaş hakkında verdiği kararın ardından gelen tartışmalardır. Kimine göre serbest bırakılmalı, kimine göre cezasını çekmeli tartışmaları almış başını gidiyor. Dün “Terörist” dediklerine bugün “Barış Güvercini”; bugün “Barış Güvercini” dediklerine yarın “Terörist” diyebiliyorlar. Hatta buna kitleleri de inandırabiliyorlar.

Ama ben olaya ilkesel olarak bakarım. Hukuki boyutunu, hukukçuların tartışması lazım ve tartışıyor da. Siyasi boyutunu da varsın siyasetçiler konuşsun. Ama bir gazeteci olarak, ben şuna inanırım.

Devletin büyüklüğü, kimi affettiğiyle değil, kimin için adalet aradığıyla ölçülür. Adalet, güçlüden yana değil, haktan yana işlemeli. Herkesin mutlaka bir gün adalette ihtiyacı olacaktır, dolayısıyla herkes için adalet olmalı.

Yani adalet; eşek arılarının delip geçtiği, bal arılarının takılıp kaldığı bir elek olmamalı. Öyle bir denge sağlanmalı ki, toplumun adalette olan güveni zedelenmesin, bana adaletsizlik yapılır mı endişesine de kapılmasın.

Devlet, kendisine karşı işlenen suçları affedebilir. Birine hakaret edilmişse, bir bina yakılmışsa, bir kurum zarar görmüşse…
Ama halkın canına, malına, huzuruna kasteden suçları affetmeye yetkili değildir. Çünkü o suçlar devlete değil, millete karşı, şahıslara karşı işlenmiştir. Ve devletin asli görevi, o milletin hakkını savunmaktır, pazarlık konusu yapmak değil.

Malum Demirtaş’ın yargılandığı dosyalardan biri de 6-8 Ekim Kobani bahaneli vandalizm olaylarıdır. O günü hatırlayanlar çok iyi bilirler ki “Her yer Kobani” diye kitlelere sokak çağrısı yapan Demirtaş’ın kendisidir.

Sokaklar ateşe verildi, kurban etini dağıtan Yasin Börü başta olmak üzere 52 insan canından oldu. Bu vahşet yaşandıktan sonra “Olayların buraya evrileceğini kestiremedik” açıklamasını da yine Demirtaş yaptı. Hem de boncuk boncuk ter dökerek.

Nitekim Demirtaş hakkında AİHM’nin geçtiğimiz yılda da verdiği bir karar vardı. Ama Türkiye o gün bu kararı tanımadı. Bugün “Terörsüz Türkiye” denilen bu süreçte bu gelişmelerin yaşanıyor olması siyasi kararlardan bağımsız değildir elbet.

Bugün; Demirtaş’ın serbest bırakılmasını isteyen, buna sevinen bir kitle olduğu gibi; yaşanan o vahşetten sonra bırakılmasını istemeyen, buna sevinmeyecek kitlelerin de olduğu göz ardı edilmemelidir.

Onun için adalet, kişilere, konjonktüre, gelişen olaylara kurban edilmemeli. Aslında adalet, hiçbir şeye feda edilemez ve edilmemeli. Adalette güvenin kalmadığı toplumlarda huzur da olamaz. Neyin hayırlı, neyin hayırsız olduğunu zaman gösterecektir. Bakalım Mevlam neyler, neyler se güzel eyler. Selam ve dua ile…