Birileri neden "İmralı" sözcüğünü hiç kulanmadığımı düşünebilir. Ona da bir açıklık getireyim. "İmralı" sözcüğüyle bilinçli veya bilinçsiz bir algı oluşturuluyor. İmralı denildiğinde dört tarafı sularla çevrili, ağaçlarla kaplı, kuşların cıvıltısıyla insanın yüreğini okşayan, oksijeni bol, yeşilimsi bir küçük ada olarak insanların bilinç altında çağrışım yapıyor.
Öcalan; denildiğinde ise, kendi tabiriyle 15 bin iç infaz emrini vermiş, binlerce köyün boşaltılmasına, 50 binden fazla sivilin ölümünden, yüz milyarlarca lira ekonomik kayıp, bölgenin geri kalınmışlığından sorumlu tutulan biri olarak algılanıyor. Dolayısıyla insanların hafızasında böylesi kötü bir fotoğraf yerine, yeşilimsi bir adanın yer edinmesi için "İmralı" sözcüğü kullanılıyor. Ben zarfa değil, zarfın içindekine, adaya değil, adada bulunana bakarım. Bundan dolayı bu tabiri kullanmıyorum.
Şunu açık ve net olarak söyleyeyim. Sonra yanlış anlaşılmalara neden olmasın. Silahların bırakılması, terörün son bulması, huzur ve barış ortamının oluşmasını en çok bölgede yaşayan Kürd halkı ister.
Kürd halkının içinde de İslam’ı kendisine referans kabul eden dindarlar ister. Çünkü PKK’nın silahının namlusu hep dindarlara çevrildi. O silahın en büyük acısını dindar halk yaşadı. Bütün Kürdler o silahın bedelini ödese de en büyük bedeli dindarlar ödedi. 44 yıldır yaşananları bir köşe yazısına sığdırmak imkansızdır. Bu süreç bir kenarda dursun.
Bugün gelinen noktaya değinmek istiyorum. Meclis’te kurulan ve adına “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” dedikleri komisyon, nerdeyse tüm kesimleri dinledi. Fikirlerini ve sürece verebilecekleri katkıları zapt altına aldı.
Komisyon, Türkiye’de yaşayan yüzde 90’a varan bir halk kitlesinin temsiliyetinden oluşuyor. Bu geniş yelpaze barış umutlarını daha da artırdı. Ama ne hikmetse, Öcalan görüşmesi üzerine kızılkıyamet koparılmaya çalışılıyor.
Öcalan ile görüşmeye sıcak bakanlar barış güvercini, oraya gitmek yerine farklı öneriler sunanlar ise, barışı baltalamakla suçlandılar. Aslında adaya gitmeyenlerin de makul gerekçeleri olduğu gibi, gitmekten yana ısrar edenlerin de bir hedefi var.
Madem komisyonda 51 üye bulunuyor ve 18 toplantıya bu üyeler katıldı. Bu 51 üyenin aynı anda adaya gitmeleri hukuki olarak da imkansızken, SEGBİS üzerinden Öcalan’ın komisyona konuşması daha makul değil midir?
Şimdi adaya AK Parti, MHP ve DEM’den oluşan 3 kişilik bir heyet gidip görüşecek. Ama komisyondaki 48 kişi bu görüşmenin içeriğinden ya habersiz kalacak ya da bu heyetin vereceği bilgi kadar Öcalan’ın taleplerinden haberdar olacaklar. Peki, bu çözüm nasıl olacak?
Adaya gitmekte çok ısrar eden DEM Parti, Öcalan’ın meşrulaştırılmasını istiyor. Devletin; Öcalan’ı bütün Kürdlerin temsilcisi olarak kabul etmesini istiyor. Bunun meşruiyeti için de Öcalan ile adada görüşülmesinde ısrar ediyor.
AK Parti ve MHP’de bir yandan ülke içinde terörün bitmesini bir yandan da Suriye’de PYD’ye silah bıraktırmayı Öcalan ağzıyla deklare edilmesini istiyor. Her iki durumun neticesini de zaman gösterecek.
Öcalan ziyareti üzerine en çok hedefe konulan parti ise, hiç şüphesiz HÜDA PAR oldu. CHP konjektürel olarak, iktidarla olan kavgadan dolayı adaya gitmeme kararı aldı. Hatırlayın 2015 Haziran seçimlerinde her CHP’li evden bir oy HDP’ye verme kararı alındı. 2018 Cumhurbaşkanı seçimlerinde bölgede yüzde 75’lere varan bir oy potansiyelini HDP’den aldı. Yani bu kez HDP seçmeni CHP adayına oy verdi. Dolayısıyla aralarında organik bir bağ var. Bunlar yeri gelince Kandil'e de giderler adaya da. Birbirleriyle görüşmelerinde bir sıkıntı yok.
Ama iktidarın her yanlışına da doğru diyen muhafazakâr bir kitle var. Özellikle bazı yazar ve çizerler, HÜDA PAR’ı, CHP ile aynı kefeye koymaktan geri durmadılar. Mevcut iktidarın doğrularını desteklediğinde HÜDA PAR’a methiye dizenler, yere göğe sığdırmayanlar; HÜDA PAR yanlışları kardeşane bir dil ile hatırlattığında ise, saldırıya geçiyorlar. HÜDA PAR’ın, yanlışlara da doğru demesini bekleyen bir kitle var. En tehlikesi de bu kitle. Bunları memnun etmek imkansız. Kanaatimce onlar daha çok beklerler. Netice itibarıyla kim ne derse desin, biz barışın olmasını istiyoruz. Selam ve dua ile…