Umut Yıldızları

Bu yazı 24 Kasım Öğretmenler günü vesilesiyle yazılmış bir “anı” yazısıdır.

A
a

Örgün eğitim kurumundan yaygın eğitim kurumuna, yani Bitlis Mesleki Eğitim Merkezine henüz atanmıştım… Dolayısıyla bir önceki okuldaki öğrencilerimi düşünüp düşünüp duruyordum. Çünkü yeni atandığım yaygın eğitim kurumunda öğrenci yoktu. Eğitimin temel öğesi olan öğrencilerin olmayacağı, beni derinden düşündürüyordu. Doğrusu bu kaygılar, yeni atandığım kurumun çalışma kültürüne ve yapısına ayak uydurmamı da zorlaştırıyordu… İşte bu ikircikli duygu ve düşüncelerle zaman akıp giderken, bir proje kapsamında “Bitlis’te suça karışmış gençlere” kurs vermem talep edildi. “Suça karışmış” kısmını duymazdan gelerek hiç düşünmeden; “tamam olur” dedim.

“Umut Yıldızları” adı altında hazırlanan bu projenin temel amacı, mesleki bir kursla suça karışmış gençleri meslek sahibi etmekti. Doğrusu çok iyi düşünülmüş bir projeydi. Ancak maalesef bu gençlere meslek öğretmek mümkün görünmüyordu. Zira bu gençlerin, öncelikle rehabilite edilmeye ihtiyaçları olduğu aşikârdı. Nitekim kursun gereği teknik resim çalışması yapmalarını beklerken, birçok kursiyer okey masasında ellerinde sigara, okey oynayan insanlar çizmişlerdi. Hem de okey masasında çizdikleri kişileri, birbirilerine benzeterek kahkahalar atıp atıp duruyorlardı.

Onlar, çizdikleri okey masasına tepki vermemi beklerken, ben çizdikleri resimlerin çok güzel olduğunu vurguladım. Dahası bu yetenekleri ile çok güzel çizimler yapabileceklerine inandırmaya ve motive etmeye çalıştım.

Bir yandan da bu durumu görünce büyük bir yükün omzumda olduğunu daha da derinden hissetim. Onlarla kaynaşıp dünyalarına girmem gerektiğini anladım. Eğitici konuşmalar, birebir sohbetler etmeye başladım. Eğitici ve onları etkileyecek ve düşündürecek filmler izledik. Hiçbirine ama hiçbirine ne suç işlediklerini özellikle sormadım. Çünkü işledikleri suç ne olursa olsun onların yüreğine dokunmama psikolojik bir “engel,” bir “ağ”, “bir duvar” örecekti. Dolayısıyla bu durum, ister istemez karşımdaki gençleri, “önce insan” değil; “önce suçlu” olarak görmeme sebep teşkil edebilirdi. Zira onların en çok benden etkilendiği ve benim de işimi kolaylaştıran, onlara birer suçlu gözü ile bakmamamdı. Hem onlara suçlu gözü ile bakmadığım için yörüngelerine girip yüreklerine dokunmam çok daha kolay oluyordu. Ayrıca onlara, değer vermeden onlara vereceğim kursun, dersin ve eğitimin hiçbir değerinin olmayacağının farkındaydım.

İşte tam da bu hassasiyetle, bu kapsayıcı ruhla yeri geldiği zaman bir arkadaş, yeri geldiği zaman bir öğretmen olarak faydalı olmaya, onları kazanmaya çabalıyordum. Dolayısıyla bu tutum ve hassasiyet, aramızda çok sağlam köprülerin ve samimi duyguların oluşmasını sağlamıştı.

Tabii ki, zamanla “eğitici bilgilerin” yanında “mesleki bilgileri” de alma kıvamına gelmişlerdi.

Artık umutluydum ve mutlu… Zira hepsinin olmasa da birçoğunun bakışlarının ardında, göz bebeklerinin ortasında parlayan ve ışıldayan yıldızlar görebiliyordum. Bakışları bana umut veriyordu. Bunu, davranışlarından da anlayabiliyordum.

Bu kapsayıcı anlayış ve derinlikle “Umut Yıldızları Projesi” adı altında açılan kursumuz nihayette ermişti.

Kurs sonrasında ise aldığımız bilgilere göre birçok kişinin işlediği suçu artık işlemediği bilgisini almamız kurum ve kişi olarak bizleri çok mutlu etmişti…

Ancak kurs sonrası trajikomik ve ironik vakalar da yaşandı. O kursiyerlerimizden birisi, maalesef kendi kurumuza girip hırsızlık yapmıştı. Hırsızlık yapmak üzere kurumuza giren o kursiyerimiz, kurum müdürümüzün kapısını açıp çekmecelerini karıştırarak ve diğer odlardaki bütün çekmelerini kırıp didik didik para aramıştı. Ancak ne enteresan ki, hem odamın kapısı hem de masamın çekmeceleri açık olduğu halde hiç dokunulmamıştı. Hem de kurumun bütün paraları benim çekmecemde olduğu halde dokunulmamıştı. Evet, evet yanlış duymadınız paralara hiç dokunulmamıştı. Kurumumuza giren kursiyer, diğer odalarda para bulmadığından olsa gerek, diğer odalardaki bilgisayarları alıp götürmüştü. Yani anlayacağınız idari katta bir benim odamda bilgisayar kalmıştı. Maalesef bu hırsızlık vakası ikinci defa yine aynı kişi tarafından gerçekleşti. Bu ikinci defa da yine para bulmak için bütün çekmeceler kırılmış, okul idaresinde ve bilgisayar atölyesinde ne kadar bilgisayar varsa hepsi alınıp götürülmüştü. Okulda yine karıştırılmayan tek çekmece ve dokunulmayan tek bilgisayar, odamdaki masanın çekmeceleri ve masamdaki bilgisayardı.

Doğrusu bu trajikomik durum, beni çok düşündürmüştü… Her şeyi göze alıp hırsızlık yapan birinin çekmecede öylece duran paraya hiç karışmaması, sanırım ancak tarifi imkânsız olan bir “vefa duygusu” olarak izah edilebilir.

Evet, karşımızdaki kişi hırsız da olsa eğer ki inanıp samimi bir şekilde yüreğine dokunabiliyorsak, bir iz, bir etki oluşturmanın mümkün olduğunu gördüm. Nitekim hiçbir kursiyeri gözden çıkartmadan, yüreklerine samimiyetle dokunarak, gözlerine umutla bakıp gözlerindeki yıldıza ve ışığa odaklanıp onları kazanacağıma inancım tamdı. Ayrıca bu, hiçbir kursiyere suçlu gözü ile tabii ki, bu hırsızlık yapan kursiyere de hırsız gözüyle bakmadığımın bir yönü ile olumlu sonucu ve tarifsiz bir vefa duygusunun yansımasıydı.

Bu kursun nihai sonucu, bir yönüyle trajikomik ve ironik de olsa da aslında gözden çıkartmadan kazanılacağına inanılıp emek verildiği durumda; her öğrenci, her kursiyer ve her çocuk birer parlayan umut yıldızına evirilmesi mümkündür. Bütün gençlere ve öğrencilere “umut yıldızı” nazarı ve hassasiyeti ile bakılması dileğiyle, bütün öğretmenlerin, öğretmenler günü kutlu olsun.

 

arşiv HABER ARŞİVİ
BİTLİS HABER13 YORUM KURALLARI
Haber İhbarı
Bitlis Nöbetçi Eczaneleri
Bu haber ilginizi çekebilir! Kapat


Sitedeki tüm harici linkler ayrı bir sayfada açılır. Siteadi harici linklerin sorumluluğunu almaz.