Mahmut TOPRAK / Muhammed ÇALIŞKAN

MAHMUT TOPRAK 1 Aralık 1992 yılında Ş.urfa’da doğdu ilk, orta ve lise eğitimini Ş.URFA da tamamladı. 2011 yılında Bitlis Eren Üniversitesi sağlık yüksekokulunu kazandı, halen Bitlis Eren Üniversitesi 4.sınıf öğrencisi olarak eğitim hayatına devam etmektedir… MUHAMMED ÇALIŞKAN 5 Ocak 1993 yılında Ş.urfa’da doğdu ilk, orta ve lise eğitimini Ş.URFA da tamamladı. 2011 yılında Bitlis Eren Üniversitesi sağlık yüksekokulunu kazandı, halen Bitlis Eren Üniversitesi 4.sınıf öğrencisi olarak eğitim hayatına devam etmektedir…

Tartışmayın Düşündürün Diyene İthafen

Her yeni gün, yeni bir başlangıcın habercisidir. Güneşin doğuşu bir başlangıçtır. Ve insana her doğan güneş bir şeyler çağrıştırır, düşündürür, bir şeyler öğretir. Mevsimler bizlere beşer olan insana bir şey öğretir. İnsanoğlu hep fazlasını, hep daha fazlasını ister. Bu nefsimizin ve fıtrat en yaratılışımızın bir tezahürüdür..

A
a

Aslında. Siyasette, politikada, her türlü ideolojide, merkezin de hep daha fazlasını istemez mi? Partiler için daha fazla oy, politikacılar için, daha fazla insan desteği, siyaset danışmanları için, daha yüksek rakamlarda bir ücret, ideolojiler için ise: ‘En fazlası olan bütün insanların aynı şeyi düşünmesi.’ Bu, tarafı olduğumuz ideolojilerin patolojik bir tezahürüdür.
 
Taraf olmak; Maslahat olarak ifade etmek gerekirse: Safınızı belli etmek demektir. İdeolojiler de taraf olmak, farklı ideolojilere, farklı düşüncelere muhalefet etmek, kendi düşüncelerini haklı bulup, bir başka düşüncedeki insanı öteki olarak benimsemek gibi anlaşılıyor. Halbuki, taraf olmak: Düşünce üretmek demektir. Kendi düşüncelerini marjinalliğe kaçmadan, kişileri ötekileştirmeden, kutuplaşma yaratmadan üretilen, düşünce yapıcıdır, tedavi edicidir, sonuç üreticidir.
 
Düşüncelerinizle tedavi etmek; Fokuslandığınız düşünce dinamizminin temellerinde, harcında bulunmuyorsa, bu hastalıklı bir düşüncedir.  Kanserleşerek, önce merkezini sonra çeperlerini hasta etmeye, çözümsüzlüğe götürecektir.
 
Türkiye gündemi bilumum olarak taraf ve fazlasıyla kutuplaştırmaya, ötekileştirmeye açık. Parti liderleri rakip parti liderine, küfrettikçe, biz seçmenler seviniyoruz ve karşı taraftan brifing gelene kadar, galibiyetimizi kutluyoruz. Bu sonuçsuz ve çözümsüz, sarmaşıklaşan yapı, evlerimizdeki farklı taraf durumundaki bireylerin, mahallelerimizdeki farklı taraf esnafların da dilini sertleştirmesine, kırıcı ve yapıcılıktan uzak bir jargona başvurmasına kadar gidiyor.
 
Hadi, parti liderleri bir siyasetçi ve siyasetin Türkiye’de ki ahlak zemini bu küfür jargonunu meşru kabul ediyor. Aynı ailede ki bireylerin, eğer ki kutuplaşmışlarsa birbirlerine karşı, sertleştikçe kazanacağını sanan üslup bozukluğuna ne demeli? Hele ki Türkiye’de ki seçmen aktüaliteden bu kadar uzakken siyasilerin çoğunlukla dezenformasyona uğratıp, cımbızla çekip, aldıkları sözleri araştırmadan, bütününe bakmadan, söylem olarak kullanma mantığını nasıl buluyorlar.
 
Kutuplaşıyoruz arkadaşlar, düşünmüyoruz, düşünmediğimizden dolayı kutuplaştırılıyoruz. Bugün Türkiye de kadim ve mozaikleşmiş kültürümüzü bir helezon gibi eritmek için kullanılan formel yöntem ötekileştirmek. Mağrip(batı) bizi ötekileştirdikçe, biz de kendi insanımıza yabancılaşıyoruz. Avrupa zehirli okunu, her zaman kendisine düşman gördüğü ve tehdit olarak algıladığı coğrafyalara kelimeler, kavramlar yollayarak ve insanları zihni olarak taraftarlaştırarak yabancılaştırır.
 
Sağ ve sol kelimesi bu coğrafyada insanları kutuplaştırmış ve binlerce insanın ölümüne sebep olmuş, hadiselerle doludur. Günümüzde ki, zehirli okları, Kürt-Türk, Alevi-Sünni Müslim-Gayrimüslim, üzere kurulu… Bu kavramların taşıyıcıları olarak, bizler. Kutuplaştığımız için karşı kutbu dinlemiyoruz. Çünkü kutbumuz bize birbirimize mottolaşmış sloganlar üzerinden saldırtıyor.
 
 Tedaviyi istiyoruz ama oturup slogan tartışmaları nedeniyle bir entegrasyon yaratamıyoruz. Aynı zamanda dinlemiyoruz aslında, dinlesek karşı kutbun ne demek istediğini, önce bir düşünüp empati süzgecinden geçirsek, bir konsensüs oluşturacağımızı fark edeceğiz.
 
Gönül gözümüz ile hemhal olup, karşı tarafı yenmeye değil, anlamaya kalkışmadıkça, hiçbir şeyi düzeltemeyiz. Bir futbol takım tutar gibi, bir partiyi tuttukça kutuplaşmaya ve o zıt kutuplar birbirini itmeye devam edecektir. Bazen de bizim yanlış düşünebileceğimizi anlayarak, hayatın içerisinde yanlışlar yapacağımızı düşünmedikçe, huzuru yakalayamayız.
 
Ders vermek ya da öğüt söylemek haddimize değildir, lakin bu kadar gerginleşmiş bir sosyolojide bizimde zerreyi miskal olarak bir harfimiz, bir kelimemiz olsun isteriz. Bu gönül köprülerini ancak düşünebilen ve aklını kullanabilen insanoğlu yapabilir. Zira: ‘Siz hayvanlardan bir fabrika kurmasını bekleyemez siniz?’ 
 
Büyük üstad, yedi güzel adamdan biri olan yazar Nuri PAKDİLİN şu sözü; coğrafyamızda ki bilumum kavganın, hoşgörüsüz siyaset ahlakının, ötekileştirme mantığının, tedavi edici noktasında takdire şayandır. Ne diyor büyük üstat: ‘Tartışmayın düşündürün.’ Yani slogan siyasetini bırakın, o, siyasetçilere münhasır bir kavramdır. Karşı tarafı fikirlerinizle düşündürün. Yazının başında da söylediğimiz gibi: ‘Her yeni gün yeni bir başlangıçtır.’ Güneşin doğuşuyla beraber, Fikirlerinizde ve ideolojilerinizde düşündüren sözler, tedavi edici sözler üretmeniz dileğiyle vesselam. 
 
NOT: Biz dile söze bakmayız. Gönüle, haline bakarız. Edep bilenler başkadır, canı, ruhu yanmış aşıklar başka.

arşiv HABER ARŞİVİ
BİTLİS HABER13 YORUM KURALLARI
Haber İhbarı
Bitlis Nöbetçi Eczaneleri
Bu haber ilginizi çekebilir! Kapat


Sitedeki tüm harici linkler ayrı bir sayfada açılır. Siteadi harici linklerin sorumluluğunu almaz.