Leyla ve Kays (Mecnun’un asıl adı) ilkokul yıllarında birbirlerine âşık olmuşlardır. Kısa zamanda her yere yayılan bu aşkı duyan annesi Leyla’yı okuldan alır ve Kays’la görüşmesini yasaklar.
Bu hikâyenin sonunda; seven ve sevilen bir olmuşlardır. Âşık kendini madde dünyasından tamamen soyutlamayı başarmış ve sevdiğine ulaşmıştır. Bu noktadan sonra seven ve sevilen diye iki farklı kişiden bahsetmekte yanlıştır; ruhlar ilahi visal(ilahi kavuşmaya)e ulaşmışlardır. Bu yüzden artık Mecnun sevdiğini kendinden dışarıda aramamaktadır, bu dünyayı onun yeri kabul etmemektedir. Bu mesnevide Fuzuli, dünyevi aşkı bir basamak olarak kullanıp onun üstünden maddeden ayrılıp tamamen ruha ait olan ilahi aşkı anlatır.
Efsanenin hikâyeye dönüşmesi
Edebiyatında 10. yüzyılda çok yaygın bir hale gelmiş, Mecnun’a ait olduğu söylenen şiirlerin arasına nesirler de eklenerek hikâye haline getirilmiştir. Bu konu daha sonra Fars ve Türk edebiyatlarında da işlenmiştir. Bunların arasında en ünlüsü Fuzuli’nin 1535′te yazdığı Leylâ vü Mecnûn adlı mesnevisidir. Fuzûli, Leylâ ile Mecnûn Mesnevisi’ni istek üzerine yazmıştır. Kanuni Sultan Süleyman Bağdat şehrini ele geçirdikten sonra burada toplanan bilim ve sanat adamları, Fuzûli’den, bu türde bir eser yazmalarını istemişler, bunu bir çeşit sınanma sayan Fuzûli de 1535 yılında eserini tamamlayıp Bağdat valisi Süleymani Paşa’ya sunmuştur.
Efsane'nin Farklılaşması
Efsane ile ilgili Fuzuli'nin yazdığından farklı şekilde hikayelerde bulunmaktadır.Emir Hüsrev-i Dehlevi'nin Hamse'sindeki Leyla ile Mecnun'da. Mecnun bir Hint prensi Leyla ise Nevfel'in kızıdır. Diğer versiyonlarda daha başka yakıştırma tanımlar vardır. Cami, Heft Evreng'inde bu konuya ayırdığı 6.Kitabında, Agani'deki kurguya bağlı kalmakla birlikte öykünün sonunu değiştirmiştir.Mecnun'u kucağnda bir ceylanla çölde ölü bulan bir bedevinin haber vermesi üzerine Leyla,sevgilisinin mezarına giderek orada ölür. Başka şairler de kerametler, olağanüstü öğeler, canlandırmalar, cinayetler ekleyerek öyküye yenilikler katmışlardır.