ŞEHRİNDEN

ne zaman
yüzümü bu şehre dönsem ya da arkamı dönüp
bu şehrinden gitsem
hep aklımda sen kalırsın
gözlerimde tütersin
fikrim de manzaran dolaşır
içimde fırtınalarin kopar
sözlerin havada uçuşup durur
yel değirmenleri
rüzgar gülleri gibi
ne tarafa eseceğini
bilmeme mevsimi kereng olup uçar dağlarına / dağlarımıza
kelebek diye beklediğim
yağmur cişelerin vurur alnıma
çoktan göçüp gitmiş eylül
ben şehrine gelirim / gelmişim
yüzünde ekimin sinematografik hüznü durur/durmuş
karşında ben dururum/ durmuşum
tüm hayalim
bütün eylemimle
ne zaman sana dönüp
senden bişeyler sana alıp
Senin şehrine gelirsem
mevsimin içinden
hep o eski günleri dediğin
toprağın, suyun
iklimin ve toprağın tüm meyvalarını
dağ çayırlarını ve
taşlardan dediğin ne varsa
ah ne çok canlı dediğimiz
o anları
bu kuş benim şu böcek senin
barış hepimizin dediğimiz
ateş böceği anlarımızı aratmadığı
işte ne kadar anlamlı
anlamsız
dediğimiz ne varsa
işte aşkın ne hali varsa
eeeee
neyse ne .....
bu yol hiç bitmedi
şehrine hiç varmadan
sana doyamadan
hep o güzel dediğimiz her şey ne varsa dinlenme tesislerinde
başladığı gibidir
kapiçinolar, kakaolar, çikolatalar
kaçak çaylar
sen, mevsim ve
dağlarımız
hep aynı ve hiç değişmedi
aynı tat aynı kokular
mevsim ve şehrin hala toprak
hala sen koruyorsun