Güneşli günlerin uzak olduğu, sessizliğin hüzne boğulduğu yalnızlık içerisinde kalmış ve yıkılmış mimarilerin boşluklarına, karla birlikte ağır bir sis çökmüş ve geride kalan hatıralara kar yağıyor. Gökyüzü maviye hasret, yeryüzünün yeşilliğine ise daha çok var…
Perdeler açılmış, kutsal oyuncuların süzüldüğü yeryüzünde her zamanki gibi bir tiyatro oynanmaktaydı. Oyun, aynı oyun olsa da değişen figüranlar çoktan evlerine çekilmişti…
Tek gözlü toprak damlı evin bahçeye açılan penceresinden, ağaçların arasında kalan evlerin siluetlerine doğru bakıyorum… Kavak ağaçlarının dalları ağırlığa direnirken, söğüt ağaçlarıysa çoktan boynunu bükmüştü. Geceye kar yağıyor… Ruhum dilenci artık, duvarlara akseden gölgelere avuç açmaktayım. Âlemde bir başkasıyım, düşen her kar tanesi beynimde yankılanırken üşüyen düşüncelerim ise çok yorgundu.
Makalenin tamamını okumak için tıklayın