Gazze: Sessizliğin Çığlığı ve Utanç Defteri

Gazze… Bir zamanlar deniz kokusuyla uyanan şehir, şimdi ölüm kokusuna boğulmuş. Çocukların oyun sesleri sustu; yerine patlayan bombaların, çığlık atan annelerin ve sirenlerin kesik kesik iniltisi geçti.

Her yeni gün, orada bir başka çocuğun açlıktan eriyip gittiği, bir annenin kucağında son nefesini veren bebeğinin yüzünü avuçlarında ezberlemeye çalıştığı gün. Gözleri kan çanağına dönmüş babalar, çaresizlikten duvarları tırmalıyor. Enkaz altında kalan bedenler, artık kimlik taşımıyor; çünkü ölmek, orada herkes için ortak bir kader haline geldi.

Dünya bakıyor.
Birleşmiş Milletler, kınama cümleleriyle vicdan satın almaya çalışıyor. Uluslararası mahkemeler dosya dolduruyor ama hayat kurtarmıyor. Gazze, kameraların önünde yavaş yavaş öldürülüyor.

Ama asıl utanç, Müslüman liderlerin suskunluğunda.
Petrol gelirlerinin, sarayların, devasa orduların gölgesinde; minarelerden “kardeşlik” hutbeleri yükselirken Gazze, kardeşlerinin gözleri önünde can veriyor. Lüks toplantı salonlarında, kristal avizelerin altında yapılan “acil zirveler” var ama kararlı bir eylem yok. Herkes konuşuyor, kimse harekete geçmiyor.

Peki, biz neyi bekliyoruz?
Bir çocuğun açlıktan ölürken çekilmiş videosunun daha viral olmasını mı?
Bir annenin, evladının kanlı elbiselerini gökyüzüne kaldırıp “Yeter!” diye haykırmasını mı?
Gazze’de yaşanan artık bir savaş değil; bu, planlı bir imha, adı konmuş bir soykırım. Ve zalimin yanında, sessiz kalan da suç ortağıdır.

Ey Müslüman liderler!
Tarihin sayfaları, yalnızca katilleri değil, seyircileri de yazacak. Kendi halkınıza hitap ederken kullandığınız “ümmet” kelimesi, eğer Gazze’deki çocukların gözyaşını silmiyorsa, o kelime boş bir ses yığınıdır. Siz sustuğunuzda sadece Gazze değil, ümmetin onuru da bombalanıyor.

Kudüs’ün gölgesinde doğmuş bir şehir, gözlerimizin önünde yavaş yavaş yok ediliyor. Ve biz, hâlâ diplomatik nezaket adı altında sessizliği meşrulaştırıyoruz. Oysa bir imza, bir ambargo, bir açık yardım koridoru; yüzlerce, binlerce hayatı kurtarabilir. Fakat ticaret anlaşmaları, silah paktları ve koltuk hesapları, bu çocukların hayatından daha mı değerli?

Unutmayın:
Gazze’ye sırt çeviren, yarın kendi kapısına gelen zulme karşı kapılarını kapalı bulur. Bugün susanlar, yarın kendi halkının önünde boynunu bükmek zorunda kalacak.

Gazze yanıyor.
O alevler, sadece Filistin toprağını değil, bizim vicdanımızı da yakıyor.
Ve biz, sustukça bu yangın bize de sıçrayacak.

Allah’ım, sessizliğimizi bozacak cesareti ver bize.
Bize, kardeşlerimizin kanı üzerinden kurulan bu sahte barışlara boyun eğmeyecek bir yürek ver.
Çünkü Gazze’nin çığlığı, sadece Filistin’in değil, bütün insanlığın çığlığıdır.


---

Gazze’den Sessiz Fotoğraflar (Gerçek olaylardan esinlenmiştir)

Bir ekmek için beş kilometre yürüyen 8 yaşındaki Rami, dönüş yolunda bombardımanda hayatını kaybetti. Elindeki ekmek poşeti, cesedinin yanında hâlâ duruyordu.

Anne Fatıma, iki çocuğunu enkaz altından kendi elleriyle çıkardı; biri nefes alıyordu, diğeri soğumuştu. O an, “Hangisini kucağıma alayım?” diye fısıldadı.

Abdullah amca, tek göz odasında 12 yetim çocuğa bakıyor. Her akşam birer yudum su ve yarım hurma ile oruç açıyorlar; çünkü başka yiyecek yok.

On iki yaşındaki Lina, kardeşinin cansız bedenini battaniyeyle örterken “Üşümesin” dedi; oysa Gazze’de artık üşümek değil, ölmek tek gerçekti.