Gaziantep’te Şahinbey Kongre ve Sanat Merkezi Şahveli Salonu’nda gerçekleştirilen “Namaz Çalıştayı”, Kur’an-ı Kerim tilaveti, açılış ve selamlama konuşmalarıyla başladı. Etkinlik, iki oturum halinde devam etti ve yazar ile akademisyenlerin sunumlarıyla zenginleşti.
Ardından ilk oturuma geçildi. Moderatörlüğünü Ökkeş Korkmaz'ın yaptığı oturumda Dr. Hasan Bulut, sunumunu yaptı.
Namazın, Kur'an-ı Kerim'in birçok ayetinde zikredildiğini belirten Bulut, "Bu ayetler ya müminlerin, muttakilerin özelliklerinden olarak zikredilir veyahut bir emir mahiyetinde zikredilir. Yani ya 'namaz kılınız' veya 'o müminler namaz kılarlar' şeklinde Allah-u Teala Kur'an-ı Kerim'de biz müminlere hitaben tavsiyede, emirde bulunur." dedi.

Namazın hem bireysel hem toplumsal yönünün olduğunu söyleyen Bulut, "Yani sadece bir ritüelden ibaret bir ibadet değildir. Namaz, günümüzde özellikle ahlaki erozyona uğrayan, toplumsal çözülmeye uğrayan insanlığın bir kurtuluş kaynağıdır, vesilesidir. Namaz, Allah ile irtibatı sağlayan, canlı tutan bir hatırlatma eylemidir. Yani hem sosyal dayanışmayı hem ahlaki sorumluluğu taşıyan bir ibadettir. Namazın bireysel dirilişe sebep olduğu gibi ahlaki dönüşüme, toplumsal inşasında da çok önemli bir rolü vardır." ifadelerini kullandı.
"Bizim asıl, namaza ihtiyacımız var"
Bulut, "Namaz müminin miracıdır. Bu miraç, bu namaz aynı zamanda Allah'ın kullarına bir hediyesidir, bir şeref vesilesidir. Peki, Allah-u Teala'nın bizim namazımıza ihtiyacı var mıydı, bize emretti? Asla. Bizim asıl, namaza ihtiyacımız var. Düşünün ki Allah-u Teala birçok alem yaratmıştır ve bunlardan sadece insanı ne yapmıştır? Huzuruna, günde 5 defa huzuruna davet etmiştir. Bu şerefin en alasıdır. Bu, Allah'ın bize verdiği bir değerdir. Hem de çok önemli bir değerdir. Bunu biz nerede yaşıyoruz? Tahiyyatta daha iyi anlıyoruz. Yani bir miraç olduğunu nasıl anlıyoruz? Tahiyyat bildiğiniz gibi bir ayet değildir, ayetlerden ibaret değildir. Nedir? Bir muhaveredir. Muhavere ne demek? Yani Allah, Peygamberi, Hazreti Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem ve Cebrail Aleyhisselam arasında geçen bir konuşmadan ibarettir. Malumunuz olduğu üzere Hazreti Peygamber miraca çıktığında Hazreti Peygamber ile birlikte Arş-ı Ala'ya çıkan Hazreti Cebrail Aleyhisselam Arş-ı Ala'nın kapısında durmuştur. Onun ötesine ben gidemem, demiştir. Hazreti Peygamber Allah'ın huzuruna vardığında ne demiştir? Genelden özele doğru yeryüzünde yapılan tüm ibadetlerin, selamların bir nevi Hazreti Peygamber orada Allah'a sunuyor. Tahiyye ile başlıyor, selamlamayla başlıyor. Yeryüzünde yapılan tüm ibadetleri, iyilikleri Allah'a takdim ediyor." diye konuştu.
Bulut, namazın rükünlerinden olan kıraatlerin anlamının iyi bilinmesi gerektiğini vurgulayarak Tahiyyat, Fatiha ve Bakara suresinin ilk 5 ayetini açıkladı.
"Namaz, felâha kavuşturan bir ibadettir"

Dr. Hasan Bulut, şöyle devam etti:
"Namazın felâha kavuşturan bir ibadet olduğu, namazın genelde dikkat ettiyseniz zekatla birlikte zikredilir. Namaz hadis-i şeriflerde 'el-imad-ud-din', yani dinin direği, zekat da 'kantaratu'l islam', yani İslam'ın köprüsü olarak isimlendiriliyor. Bunlar o yüzden önem sırasına göre zikredilir. İslam ahlakının da temel taşları olarak betimlenir.
Namaz kılmak, evet felaha kavuşturduğu gibi namazsızlık da hem ruhi çöküşe hem de cehenneme girmeye bir vesiledir. Yine Müddessir Suresinin 42 ve 43. ayetinde Allah-u Teala şöyle buyuruyor: 'Sizi cehenneme sokan nedir?' O cehennem halkına, sizi cehenneme sokan nedir? diye kendilerine dendiğinde ne diyorlar? 'Biz namaz kılanlardan değildik' diyorlar. O yüzden buradayız, diyorlar. Namazın ehemmiyeti buradan az çok anlaşılıyor. Başka bir ayette Meryem suresinin 59. ayetinde şöyle buyrulur: 'O kendilerinin ardından namazı zayi eden, namazı terk eden ve şehvetlerine tabi olan bir nesil geldi.' Böyle bir nesil ne olacak? 'Onlar ğayya denilen kuyuya atılacaklar.' Yani azap ile cezalandırılacaklardır, deniyor.
Burada dikkatinizi çekti mi? 'Namazı terk etmek' ve 'şehvetlere uymak' Toplumda biz bununla çok karşılaşıyoruz. Özellikle şehvetlerine uyanlar, yani nefsin hevesatına uyanlar çoğunlukla namaz kılmayanlar oluyor. Tersini düşünelim. Namaz kılanlar ise daha çok yani bu tip nefsin arzularından uzak olan insanlar. Yani namaz kılan insanlar da biz zaten simasından bile az çok anlayabiliyoruz. Değil mi? Bu da Allah'ın biz kullarına bir lütfudur."
Namazın sırf Allah rızası için kılınması gerektiğini, eğer başka maksatlar için icra ediliyorsa, o namazda sorun olduğunu ifade eden Bulut, "O namaz, amacına ulaşmamış demektir. Çünkü Ma'un Suresinde 'Yazıklar olsun, o namaz kılanlara. Veyl olsun o namaz kılanlara. Ki onlar, kıldıkları namazdan gaflettedirler.' Yani namazı ciddiye almazlar. Böyle bir namaz kılmamamız gerekiyor dolayısıyla." şeklinde konuştu.
"Namaz, ahlaki bir kalkandır"
Namazın sabır ve sadaka boyutunun da olduğunu söyleyen Bulut, çocuğa namazın sevdirilmesi gerektiğini kaydetti.
Bulut, "Namaz kalbin dirilişine vesile olur. Çünkü namaz en büyük zikirdir. Allah-u Teala, 'Kalpler ancak Allah'ın zikirle tatmin olur.' diye buyuruyor. Bunun en başında gelen ibadet de namazdır. Namaz, ahlaki bir kalkandır. Ahlaki bir kalkandır. Bunu biz nereden anlıyoruz? Yine Ankebut Suresinin 45. ayetinden anlıyoruz: 'Namaz, fuhşiyattan ve kötülükten alıkoyar.' Eğer namaz bizi fuhşiyattan alıkoymuyorsa, bir namaz eğer ticaretimizle aynı doğrultuda değilse, siyasetimizle, aile hayatımızla, sosyal hayatımızla münasebeti aynı doğrultuda değilse, o namaz tam bir namaz değildir, diyebiliriz. Günahlardan arınma aracı namazdır. Çünkü, 'Bir günah işlediğimizde akabinde hemen namaz kılmamız o günaha bir kefaret olabilir.' Çünkü namazı, 'iyilikler kötülükleri giderir' kabilinden değerlendirmemiz gerekiyor." diye konuştu.

"Namaz, bireye zaman disiplini ve sorumluluk şuuru kazandırır"
Namazın, dengeli davranış biçimi geliştirerek bireyi düzenli ibadete alıştırdığını, sabır ile eğitip benliği terbiye ettiğini ifade eden Bulut, "Namaz, sosyal sorumluluk bilinciyle ahlaki topluluk oluşturur. Namaz kalbin yeniden inşasıdır, ahlaki diriliş şekilden manaya geçişle mümkündür. Kur'an'a göre namaz sadece bir ibadet değil, diriltici bir eğitim sürecidir. Burası çok önemli. Ahlak, bu eğitimin toplumsal tezahürüdür. Namaz, ruh, akıl ve davranış bütünlüğünü koordine eder. Namaz, bireyin kendisiyle, çevresiyle ve Rabbiyle kurduğu bağdır. Namaz, bireye zaman disiplini ve sorumluluk şuuru kazandırır. Allah'a bağlılıkla kul hakkı bilincini geliştirir, sabır, ihlas, tevazu ve takva gibi erdemlerin gelişimine katkı sağlar. Cemaatle kılınan namaz, ben merkezli anlayışı, biz bilincine dönüştürür. Dayanışma, paylaşım ve empatiyi canlı tutar. Günahları ve kötü alışkanları terk etmede etkili olur. Namaz kılan bireylerde suç oranlarının düşüklüğü, empati ve yardımlaşma düzeyinin yüksekliği dikkat çeker. Namazın içi boş bir ritüel değil, bilinçli ve samimi bir ahlaki duruşu olması gerektiği vurgulanır. Bu durum Kur'an'ın öngördüğü ahlakın ibadet ve inşası anlayışını doğrulamaktadır." dedi ve şunları ekledi:
"Hülasa, namaz bir eğitim sürecidir, ahlak ise bu sürecin meyvesidir. Kur'an'ın önerdiği diriliş, tavsiye ettiği diriliş, şekilden manaya, ritüelden bilince, bireysellikten toplumsal sorumluluğa geçişle gerçekleşir. Namazla dirilen kalp, yalnızca Allah'a yönelmekle kalmaz, insanlığa karşı da adalet, merhamet ve iyilikle davranmayı görebilir. Bu yönüyle namaz, Kur'an'ın ahlakını hayatta taşıyan diriltici nefes olarak tarif edilebilir."
Ardından ilk oturuma geçildi. Moderatörlüğünü Ökkeş Korkmaz'ın yaptığı oturumda Prof. Dr. Hüseyin Çelik, sunumunu yaptı.

Hazreti Muhammed'in, Mekke'den Medine'ye hicret ederken bir ay gibi Kuba'da kaldığını ve ilk icraatının orada mescit inşa etmek olduğunu hatırlatan Çelik, "Yine Medine'ye geldiğinde ilk yaptığı iş Mescid-i Nebevi'nin yerinin tayin edilmesi ve oradaki Mescid-i Nebevi'nin yapılması. Bu bize bir yol gösteriyor. Bir şehrin, bir medeniyetin kurulması ibadethanelerle başlar. İbadethanelerin de temeli ise namazdır. Yani bir şehri bina ederken atalarımızla baktığımızda eski şeylerde, mimaride bunu görebiliyoruz. Şehrin merkezinde büyük bir ibadethane, bir mescid. Onun hemen yanında medrese, eğitim yerleri, Ashab-ı Suffa'nın yetiştiği alanlar gibi ve bu şekilde oradan yetişen kimselerin, Ashab-ı Suffa'da yetişen kimselerin İslam'ı tebliğ etmek için değişik bölgelere dağılması gibi. Yani o medeniyet merkezinde, o kültür merkezinde yetişen kimselerin İslam'ı anlatmak için farklı bölgelere gönderilmesi. Bu anlamda namaz bizim medeniyetimizin temelini oluşturuyor." dedi.
"Sizden biri bir kişiyi camiye gidip gelirken görürseniz onun mümin olduğuna, imanlı olduğuna şahit edin." Hadisine ve "Ancak Allah'a ve ahiret gününe iman edenler, Allah'ın mescitlerini imar eder." ayetine atıfta bulunan Çelik, "Camileri yapmak maddi anlamda bir imar iken, camilere devam etmek, oraya gidip gelmek de manevi anlamda imar etmek ve cemaate devam eden, camiye gidip gelen kimselerin manevi anlamda o camileri imar ettiğinden ve o kimselerin mümin olduklarını ve kıyamet gününde, mahşer gününde onlara bu şekilde şahitlik yapılmasını bizlere belirtiyor Peygamberimiz." diye konuştu.
Namazın, Mümin olmanın temel vasfı olduğunu ifade eden Çelik, "Namaz, adeta Müminle et ile kemik gibi olmuş, yani kan gibidir. Eğer bir insanın vücudundan kanını çıkarırsanız o bedende hayat kalmaz. Müminin de bedeninden, hayatından namaz çıktığı anda o insanda adeta Müminlik vasfının temel vasıflarını, ana vasıflarını kaybediyor. Onun için yine Kur'an-ı Kerim'de ve hadis-i şeriflerde de namazı terk etmek kafirlerin vasfı olarak zikrediliyor." ifadelerini kullandı.

İmandan sonra insanın mahşerde ilk hesaba çekileceği konunun namaz olduğunu söyleyen Çelik, "Eğer namazı tam olursa Allah o insanın diğer hesaplarını da kolaylaştırır. Eğer namazı eksik olursa Allah, o insanın diğer hesaplarını da zorlaştırır, hüsrana uğrar' buyruluyor hadiste. Yine namaz insanın Allah-u Teala'nın kendisinden istediklerine cevap vermesidir. Mesela önce namaz kılmak başlı başına 'Ey kulum namazınızı ikame edin' ayetine bir cevaptır. Bir kulun namaza devam etmesi bu ayeti kerime, Kur'an-ı Kerim'de 'aqimu's salah' şeklinde geçen ayetlere cevap vermektir. Yani 'ya Rabbi sen böyle emrettin, ben de senin namaz emrini yerine getiriyorum.' Yani eğer namaz hakkında, namaz kıldığı 150 ayet var ise, namaz kılan insan 150 ayete de ne yapıyor? Allah'a cevap veriyor. Veya namaz kılmak için, kalkıp abdest aldığımızda, 'Ey iman edenler! Namaz kıldığınızda, kılmak istediğinizde 'yüzlerinizi, ellerinizi yıkayın!' Yani bir insan namazdan önce abdest almakla Allah-u Teala'nın bu emrine cevap verip, bu emrini yerine getirmiş oluyor." şeklinde konuştu.
Çelik, "Namaz, kulun Allah ile buluşma anıdır. Alâk Sûresinde, 'Rabbine secde et, yaklaş.' Buyruluyor. Yani kulun Allah'a en yakın olduğu an secde anıdır. Araf suresinde Allah-u Teala şeytanı huzurundan kovduğunda şeytan bir takım tehditler savuruyor. 'Ya Rabbi sen beni huzurundan kovdun. Ben sıratı müstakim üzerine oturacağım? Sonra senin o kullarına önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından yaklaşacağım. Onların çoğunu şükreder olarak bulamayacaksın. Yani saptıracağım.' der. Ki burada söz edilen ön ve arka kelimeleri semboliktir. Yani ön, geleceği uzun göstermesi, arka insanın geçmişiyle yaptıklarını gündeme getirmesi, sol taraf günahları, sağ taraf iyiliklerini temsil eder. Yani şeytan her taraftan insanı kandırmak için fırsat arar ama bunun içerisinde iki noktayı zikretmez. Yukarıyı ve aşağıyı. 'Yukarıdan ve aşağıdan geleceğim' demez. Denir ki yukarı vahiy temsil eder. Yani insanın şeytandan uzaklaşması, korunması için yapması gereken tek şey vahye sığınmasıdır. Vahye sığındığı zaman şeytan insana yaklaşamaz 'alt' ise secdeyi ifade eder. İnsanın Allah'tan aldığı o vahyi hayatına aktarması, yansıtması, kulluğunu göstermesi. Kulluğunda zirvesi secde halidir. Yani ibadetler namazda toplanmıştır. Namazın da zirvesi secde halidir. İnsan secde halindeyken şeytan ona yaklaşamaz. Onun için namaz anı, secde anı insanın Rabbine en yakın olduğu andır." diye konuştu.




