Şeyh Muhammed Maşuk El Haznevi Hazretlerinin hayatı kaleme alındı Şeyh Muhammed Maşuk El Haznevi Hazretlerinin hayatı kaleme alındı
Babası Seyyid Süleyman Efendi olup, anneleri tarafından soyu Seyyid Abdülkadir Geylanî hazretlerine ulaşır. 1758 (H.1172) senesi Bitlis'te doğdu. 1831 (H.1247) senesi Muş'ta bozuk itikatlı kişiler tarafından şehîd edildi. Kabr-i şerîfi Muş Kabristanlığının orta yerinde olup, ziyaret yeridir.
Müştak Efendi, tahsîlini Bitlis ve civarında yaptı. Amcası Hacı Mahmûd Hocadan okudu. Kur'an-ı kerîmi ezberledi.Kıraat ilminde üstün bir dereceye yükseldi. Hattat olup, çok güzel yazı yazardı.
Önceleri Hakkarî beylerinden olan Müştak Kadîrî'nin idaresinde yirmi iki köy vardı. Diğer amcası Hasan Şirvanî'nin sohbetlerinde kalb gözü açıldı. İlahî aşka tutuldu. Beyliğini ve malını görmez oldu. Hocası Şirvanî'den hiç ayrılmadı. Onun ileri gelen talebelerinden oldu. Yetişip kemale geldi. İcazet, diploma ile şereflendi. Her İslam alimi gibi hocasını çok sever ve;
'Pîrimiz, sultanımız Hacı HasanŞirvanî'dir.
Ahseni takvîme hayran olmuşuz, hayranıyız.'
beytini çok okurdu.
Tasavvuf yolunun basamaklarından seyr ve sülûku tamamlayınca Bağdat'a gitti. Seyyid Abdülkadir-i Geylanî hazretlerinin kabr-i şerîfini ziyaret etti. Bu ziyarette manevî iltifatlara kavuştu.
Müştak Efendi, Bağdat'a gidişinin manevî bir davetle olduğunu bildirmektedir.
Bağdat şeyhinden bir nida işittim.
O yüksek şah evliyalar padişahından
Hazret-i şeyh bana dedi ki: Gel ey Mustafa!
Müştak Efendi Bağdat'ta, Nakîb-ül-eşraftan (Seyyid ve şerîflerin işleriyle ilgilenen makam) icazet aldı.Müştak Kadirî, Bağdat'tan Hindistan'aSerendib'e gitti. Orada Âdem aleyhisselamın makamını ziyaret etti. Sonra Hicaz'a gelerek, hac vazîfesini yerine getirdi ve Peygamber efendimizin mübarek kabr-i şerîfini ziyaret etti. Dîvan'ında bu ziyareti esnasındaki hudutsuz sevincini şöyle bildirdi:
'Ser-i Livay-i Enbiyasın, hiç sana olmaz misal,
Şevkle Müştak'ınım etmekteyim azmi Hicaz.
Saray-ı devletin dar-ül-emandır ya Resûlallah.'
Müştak Kadirî hazretleri, önce İstanbul'a sonra da Trabzon'a geldi. Halkın pek ziyade hürmet ve saygısıyla karşılaştı. Sultan Üçüncü Selîm Hanın sadrazamlarından Yûsuf Ziya Paşanın yanında orduyla birlikte gazaya katıldı. Kudüs ve Şam'a uğradı. Kudüs-i şerîfte şu güzel kıt'ayı terennüm eyledi:
Sahratullaha bi-ayn-ı ibret,
Kim bakarsa olur ehl-i rikkat,
Kara taş olsa çü kalb-i Müştak,
Nerm olur bu ne acaib hikmet!'
Müştak Kadirî hazretleri 1790-1814 senelerinde İstanbul'a geldi. İstanbul'da iken, Eyyûb Sultan'da Selami Efendi Dergahında ikamet etti. Müştak Efendi Bitlis'e döndüklerinde İbrahim-i Edhem ismini verdikleri bir oğlu oldu. Bu oğlu Edhem Baba adıyla meşhûr oldu. Müştak Efendi, iki kızından birini saraydan Ahmed Beye, diğerini Ahmed Muhlis Paşaya nikahladı. İstanbul'da iken, alimlerin meşhurlarından Hoca Neş'et Efendi ile görüştü.Onunla Mesnevî ve hadîs-i şerîf üzerinde sohbette bulundu. Müştak Efendi, Dîvan'ında bu konuda; 'Hazret-i Neş'et gibi üstada hemdem olmuşum.' diye yazmaktadır.
Müştak Efendi, Konya'ya hazret-i Mevlana'yı ziyarete gitti. Orada bereketlenmek için Mesnevî-i Şerîf okuttu. Konya eşrafından çok yakınlık ve sevgi gördü. Müştak Efendi, İstanbul'a oradan daMuş'a giderek insanlara ilim öğretmeye devam etti. Ayrıca, Erzurum'a da uğradı. Orada bir çilehanesi vardı. Çok talebe yetiştirdi. Kendilerine icazet, diploma verdiği talebelerinin en meşhûrları şunlardır: Oğlu Hacı İbrahim Edhem Baba Efendi, İstanbul'da Etyemez'de Gümüş Baba Dergahı şeyhi Seyyid Sa'dullah Efendi, Erzurum'da İbrahim-i Edhem Efendi, İstanbul Haseki'de Başmak Şerif Dergahı şeyhi Musullu Baba Efendi, Mehmed Celal Paşa, Ahmed Cemal Paşa ve başkalarıdır.
Müştak Efendi; uzun boylu, geniş göğüslü, nûranî yüzlü, ela gözlü, çekme burunlu, heybetli, sohbeti hoş, fakir ve fukaraya yardımı çok seven bir zattı.
Müştak Efendi, Hakkarî beylerinden olduğu halde dünya malı ve rütbelerinden yüz çevirmişti. Babalarından kendilerinin idaresine giren yirmi yedi köydeki ne kadar mal varlığı ve geliri varsa, hepsini terk etmişti. Manevî saltanat ona, dünyanın yanında üstün ve kıymetli olmuştu. Kadirî yolu önde gelenleri arasına girmişti.
Müştak Efendi elini ne zaman cebine soksa avuç avuç altın çıkarırdı.
Müştak Efendinin ömrü, insanlara hizmetle geçti. Muş'ta iken bozuk îtikad sahibi kimselerin hücûmuna uğradı. Evinde seccadesi üzerinde ibadetle meşgûl iken boğularak şehîd edildi. Seccadesinin altından bir kağıda yazılı şu na't-ı şerîf çıktı.
'Ya Resûlallah! Ulüvv ü şan senin,
Server-i kevneynsin, ferman senin,
Dest-i hükmünde şeha çevgan senin
Top senin, cevlan senin, meydan senin,
Söz senin, sohbet senin, devran senin.'
Müştak Efendi, şehadetini önceden dostlarına haber vermişti. Kendisi bu ilahî takdîre boyun eğdi. Şehîd edildiğinde yetmiş beş yaşındaydı. Bir gün kırk kurban kestirip, etini fakir fukaraya dağıttırdı. Sonra da dergahında el açıp; 'Ya Rabbî! Bu aciz kuluna şehîdlik rütbesini ihsan et. Ancak o zaman sevgili kulun Hasan'ına kavuşurum.' diye dua ve niyazda bulundu. Duası kabûl edildi.
Cananı buldu hasta gönül, canı istemez,
Bir hastadır ki çare-i Lokmanı istemez.
Zencîr-i zülf ile Pabend olan gönül,
Bağ-ı cinanda sünbül ü reyhanı istemez.
Ehl-i kemale nazîm bildirdi kendini,
Müştak, eğerçi şöhret ile şanı istemez.'
Müştak Efendinin Farisî dilinde çok kıymetli şiirleri vardır. Eserlerinden bazıları şunlardır: 1) Dîvan, 2) Âsar-ı Müştak Esrar-ı Uşşak, 3) Mektûbat-ı Müştak, 4) Baharname.
UNUTULAN ÇAKI
Müştak Kadirî hazretlerinin Erzurum'da konağı ve meyve bahçeleri vardı. Müştak Efendi burada dinlenirdi. Bir zaman Müştak Kadirî hazretleri İstanbul'a gittiler. O sırada Erzurum'daki evinin bahçesinde meyveler ve sebzeler yetişmiş, olgunlaşmıştı. Bahçıvan bunları toplarken; 'Âh Müştak Efendi hazretleri burada olsaydı tazece bunlardan ona takdim eder, o da bana bahşiş verirdi.' diye gönlünden geçirdi. O sırada Müştak Efendi evden çıkıp yanına geldi ve bahçıvana selam verdi.Oradaki çimenlerin üzerine oturdu. Bahçıvan ile konuşup hal hatır sordu. Bahçıvan bu hale şaşırdı. Hemen meyvelerden toplayıp getirdi. Müştak Efendi de cebinden sedef çakısını çıkarıp, bir iki tane meyve soyup yedi. Koynundan bir avuç altın çıkarıp bahçıvana bahşiş verdi. Sonra da geldiği gibi eve girdi. Fakat çakısını unuttu. Bunu gören bahçıvan çakıyı alarak arkasından koştu ve evinin kapısını çaldı. Kapıya evin hanımı çıktı. Ona; 'Efendi hazretleri az önce çakıyı bahçede unutmuşlar. Onu getirdim.' dedi. Evin hanımı ve hizmetçiler bu işe şaşıp; 'Efendi hazretleri burada değil, İstanbul'da biliyorsun.' dediler. Hanımı çakıya baktığında onun Müştak Efendiye aid olduğunu anladı ve çakıyı alıp sakladı. Üç ay sonra Müştak Efendi İstanbul'dan geri döndü. Durumu hanımı kendilerine anlattığında, Müştak Efendi; 'Bunlar olan şeylerdir. Bahçıvan bizi çağırmıştı. Biz de gönlü hoş olsun diyerek geliverdik. Sonra da gittik.' buyurdu. Çakıyı ise bahçıvana hediye ettiler.