Yeni cümleler kurmak için nokta koymayı, yeni yolculuklar için elveda demeyi bilmeli insan.

Yapışmamalı... Vazgeçmeyi, bırakmayı, hoşçakalın demeyi bilmeli insan...

Evet, veda ve hüzün ayıdır Eylül ayı...

Sararan yaprakların dalından elveda deme vaktidir Eylül.

Rüzgarın esintisine kapılan yapraklar, ardından tane tane hüzün ekerek istikametsiz uçuşup uçuşup bir meçhule gitmesidir Eylül ayı.

Gökyüzünde geometrik şekiller çize çize ve adeta dans edercesine uçan kuşların, geldikleri yere dönüş zamanıdır Eylül.

İşte böylesi bir ayda kuşlar geldikleri yere dönmeye hazırlanırken, tayinim çıktığı için doğduğum ve çok sevdiğim kente elveda etmenin hüznü, yeni bir başlangıç için yola çıkmanın heyacanı ve telaşı içindeyim ben.

*

ELVEDA BİTLİS MESLEKİ EĞİTİM MERKEZİ

Beş yıl boyunca müdürlüğünü yürütüğüm Bitlis Mesleki Eğitim Merkezine dair elbette söyleyeceklerim var.

Göreve başladığım ilk günde, resmi görevimi yani kurumun işlerini yürütürken herkese aynı uzaklıkta ve aynı yakınlıkta olmaya kendime söz verip ilke edindim.

Hem 'Birine yardımcı olmak, ona hakmetmediği şeyi vermek değil' deyip mesleki eğitim merkezinin kapısından giren herkese ama herkese 'eşit' ve 'adil' davranmaya özen gösterdim.

Zira 'Şu yazık, bu yazık; şu sandık, bu tanıdık' deyip gönül hatırla insanlara hak etmediği şeyi vermek, en nihayetinde 'Toplumun kendisini yazık hale getirir. Ve toplumu zamanla çürütür.'

Toplumun çürümesine zemin ve iklim oluşturan böylesi sığ, günübirlik düşünen, davranan ve bir başarısı olmayan sözde iyiliksever ve vatansever zevatların tek enstrümanı; vatan, millet, sakarya edebiyatıdır.

Ayrıca koltuğuna sahip çıkmada 'mahir' olanlar, başarılı olmak yerine birilerinden teşekkür ve aferin almayı 'marifet' sanıp övünmeleri, doğrusu tek kelime ile trajikomik bir vaziyettir.

Dahası kendi koltuklarının selameti için kriter, ölçü, kural ve ilke bilmeyenlerin eğitime ve topluma katkısı ve faydası olması beklenilemez.
*

Evet, bunun yanı sıra makyavelist davrananlar da oldu. Ancak hiç kimseyi ama hiç kimseyi bir başkasından 'Daha eşit' görmedim. Yani makyavelizme izin vermedim.

Makyavelist ve kendini ayrıcalıklı görenlerin işine gelmese de 'Adaletin birleştirici gücüne inanarak,' 'Herkesin adamı adalet olmalı, aksi takdirde haksızlıklar olur' diye büyük bir itina gösterdim.

Elbette hatalar yaptım.

Farkında olmadan yaptığım her hata, uykuma bedel oldu.

Ama hiç yanlış yapmadım.

Yanlış ile hata arasında şöyle bir detay var.

Örneğin bir çocuğun gözüne elin değerse bu hata olur. Ama bile bile çocuğun gözüne bir tokat vurursan bu yanlış olur.

Dolaysıyla 'Herkesin adamı adalet olmalı' ilkesi ile hiç yanlış yapmaya niyetlenmedim ve yeltenmedim.

Zira kişilerin değil, toplumun yararını hep gözettim.

Yanlış yapmamı talep edenlere de hep şunu ifade ettim: 'Ben hata yaptığımda kendi kendimi cezalandıran biriyim. Bazen bilmeyerek hata yaptığımda bile uykum kaçar.' derdim.

Dolaysıyla uykumu kaçıracak yasal ve meşru olmayan hiç bir yanlışın içinde olmadım.

Anlayacağınız makyavelist davranan ve kendini ayrıcalıklı gören hiç kimse, 'çok şükür beni sevmedi!'

Rutin çalışmaların dışında mesleki eğitim merkezi olarak bir çok farklı çalışmalar ve Avrupa projelerini gerçekleştirdik. Şuan bile kabul edilmiş, ancak pandemiden dolayı henüz gidilmemiş iki ayaklı bir Avrupa projesi hazırda mevcut.

Evet, gerçekleştirdiğimiz çalışmaları bir bir yazıp sizleri yormak istemem. Ancak benim için dramatik bir mini durumu sizlerle paylaşmak geldi içimden.

Müdürlük görevine başladığım ilk yılda kurumun işlerini düzene koymak adına eve hep çok geç giderdim. Gününün birinde 17:30, yani zamanında eve gidince küçük oğlumun: 'Baba, bu gün çok erken geldin' demesini hiç unutmayacağım.

Oysa ilk defa zamanında eve gitmiştim.

Evet, elveda üzerine titretiğim mesleki eğitim merkezi, elveda sana.

Elveda çırak öğrencilerim, elveda usta öğretici kursiyerlerim, elveda mesai arkadaşlarım...


ELVEDA MAVİ GÖZLÜ ŞEHİR TATVAN

Kirpiklerine yağan kar tanelerinin eriyip, gözlerinin ortasına yağan kar taneleri ile buluşmasına artık tanıklık edemeyeceğim.

Biliyorum, özlemle kıskanıp kıskanıp duracağım Süphan ile bakışmanı.

Artık masmavi gözlerine tane tane yağan kar tanelerinin seyrine çıkamacağım.

Pencereden bakışıp bakışıp dertleşemiyeceğiz.

Yağmur sonrası, yaralarını bir kemer gibi saran rengarenk gök kuşağına hasret kalacağımı da biliyorum.

Ancak tek tesellim, seni 'özlememin' seninle bakışıp 'izlememden' daha güzel olacağı ihtimali.

Bu ihtimali, içimde büyüte büyüte ve bu ihtimale sarıla sarıla özleyeceğim seni, ey mavi gözlü şehir Tatvan.

Daha doğrusu bu ihtimale bir liman gibi sığına sığına elvada ediyorum sana...

Her sabah göz göze geldiğim mavi gözlü şehir Tatvan, elveda sana.

ELVEDA KADİM ŞEHİR BİTLİS

Gideceğim şehirde avşorun ve büryanın tadını hiç bir yemekte bulamayacağımın farkındayım.

Damlı kahvede sırtımı Bitlis kalesine dayayıp Dideban'ı bir dost gibi karşıma alıp yudum yudum çay içmeyi özlerim elbette.

Biliyorum, 'Bitlis'te beş minare, beri gel oğlan beri gel' şarkısı dilime dolanıp duracak.

Elveda sana kadim şehir Bitlis, elveda sana beş minare.

ELVEDA KOKİSAN VE AĞKİS KÖYLERİM

Biliyorum, Kokisan'da her bahar dağ bayır çocukluğumu aramayı; heliz kokusunu ve yemyeşil meşe ağaçlarının hasreti, beni sarıp sarıp rüyalarıma girecek...

Hele her Mart ayında Ağkis'in ovasında buluştuğum bahar çiğdemlerini tane tane özleyeceğim.

Elveda çocukluğum Kokisan, elveda gençliğim Ağkis...
*

Elveda Bitlis, Tatvan, Güroymak, Hizan, Ahlat, Mutki ve Adilcevaz.

Elveda Bitlis'e katkı ve değer katan değerli ve yüreği güzel insanlar...

Yunus Emre apartmanı ve 'Evlerine toz girmesin' diye yola sızan kanalizasyon suyuna sevinmek zorunda bırakılan işletme mahallesi sakinleri, size de elveda...

Elveda burada kalan yüreğim, elveda sana...

Ve ben galiba seni özlemeye fazla dayanmayıp arada bir kaçıp kaçıp sana geleceğim güzel memleketim... Kabul edersen!...