Molla Nizamettin Yakışık Kimdir Molla Nizamettin Yakışık Kimdir
Küçük yaştayken annesi vefat eden Yusuf aleyhisselamı ve küçük kardeşi Bünyamin'i babaları olan Yakub aleyhisselam şefkatle bakıp büyütüyordu. Çünkü onlar anne şefkatinden mahrum kalmışlardı. Annesinin vefatından sonra Yusuf aleyhisselam halasının yanında kaldı. Halasının vefatından sonra tekrar babasının yanına döndü. Yakub aleyhisselamın diğer hanımlarından olan Rabil, Şem'un, Lavî, Yehûda, İsahar, Zablun, Dan, Neftali, Cad ve Âşir adlı oğulları Yusuf ve kardeşi Bünyamin'i babalarının daha çok sevmesini kıskanıyorlardı.

Yusuf aleyhisselam yedi veya on iki yaşlarındayken on bir yıldız, ay ve güneşin kendisine secde ettiklerini rüyasında gördü. Bu rüyasını babasına anlattı. Oğlu Yusuf'un anlattıklarını dinleyen Yakub aleyhisselam on bir yıldızın diğer oğulları güneşin kendisi, ayın da hanımı olduğu şeklinde tabir etti. İleride hazret-i Yusuf'un büyük nîmetlere kavuşacağını ve ona peygamberlik verileceğini anladı. Bu rüyayı duydukları takdirde kardeşlerinin kendisini daha çok kıskanacaklarını ve şeytanın vesvesesiyle ona bir kötülük yapabileceklerini düşünerek, rüyasını kardeşlerine anlatmamasını hazret-i Yusuf'a söyledi.

Yakub aleyhisselamın oğlu hazret-i Yusuf'u kendilerinden daha çok sevmesi sebebiyle kıskançlıkları iyice artan diğer oğulları toplanıp aralarında konuştular. Yusuf'u babalarından uzaklaştırmaya karar verdiler. Bunun için de iki yol düşündüler. 'Ya öldürürüz veya onu babamıza ulaşamayacağı bir yere bırakırız. Böylece babamızın sevgisini kendimize çekeriz.' dediler.

İçlerinden biri (Rabil veya Yehûda); 'Eğer benim sözümü tutarsanız, Yusuf'u öldürmeyin. Onu büyük bir kuyunun dibine bırakın ki, oraya uğrayan yolculardan biri çıkarıp başka bir yere götürür. Böylece Yusuf babamızdan uzaklaştırılmış olur.' dedi. Diğerleri de bu görüşü benimseyip hazret-i Yusuf'u kuyuya atmaya karar verdiler.

Ertesi gün hep birlikte Yakub aleyhisselama giden oğulları koyunlarını otlatmak için kıra gideceklerini, kardeşleri Yusuf'u da çok sevdikleri için, yanlarında götürmek istediklerini söylediler. Kardeşlerinin Yusuf'a birşey yapacaklarından çekinen Yakub aleyhisselam: 'Onu götürmeniz beni mahzûn eder. Siz ondan habersizken onu kurt yemesinden korkarım.' dedi.

Oğulları babalarına karşı yemin ederek; 'Biz kuvvetli bir toplulukken, onu kurt yerse aciz ve güçsüz kimseler olmuş oluruz.' diyerek hîle ile hazret-i Yusuf'u babalarından aldılar. Yakub aleyhisselam oğullarının ısrarı ve hazret-i Yusuf'un da onlarla gitmek istemesi karşısında takdire razı oldu. Kardeşleri babalarından uzaklaşınca Yusuf'a eziyet etmeye başladılar. Bir müddet sonra atmayı kararlaştırdıkları kuyunun başına vardılar. Kardeşleri Yusuf aleyhisselamın elbiselerini soydular. İpe bağlayıp kuyuya sarkıttılar. Kuyunun yarısına kadar varınca da ipi kestiler. Yusuf aleyhisselam suyun içine düştüğü sırada şu duayı okudu: 'Ey gaib olmayan Şahit! Ey uzak olmayan Karîb! Ey Mağlup olmayan Galib! Beni bu musîbetten kurtar. Bunun için bana bir çıkış yolu nasip et!'

Yusuf aleyhisselam kuyuda dua edip Allahü tealayı zikretmeye başladı. Yusuf aleyhisselamın zikrini duyan melekler onun etrafına toplanıp, teselli ettiler. Cebrail aleyhisselam da gelip ona arkadaşlık etti.

Yusuf aleyhisselamın kardeşleri de, onun sırtından çıkardıkları gömleği kestikleri bir hayvanın kanına buladılar ve babaları Yakub aleyhisselama götürdüler. 'Ey bizim babamız, hakîkaten biz gittik. Yarış edecektik. Yusuf'u da eşyalarımızın yanında bırakmıştık. Onu kurt yemiş.' dediler. Kesmiş oldukları hayvanın kanına buladıkları gömleği getirdiler. Yakub aleyhisselam onların yalan söylediklerini anlayarak; 'Hayır nefisleriniz sizi aldatıp böyle bir işe sürüklemiş. Artık bana düşen sabr-ı cemildir. Sizin bu yaptıklarınız üzerine sabrımla Allahü tealadan yardım isterim.' dedi. Yusuf aleyhisselamın kana bulanmış gömleğini yüzüne gözüne sürdü. Gömleğin hiç yırtılmamış olduğunu görüp; 'O kurdun Yusuf'uma karşı şefkati sizden fazlaymış. Vallahi bugüne kadar bu kurt gibi yumuşak huylusunu görmedim. Oğlumu yemiş de, sırtındaki gömleğini bile yırtmamış.' dedi ve takdire razı olup sabr-ı cemilin kendisi için en güzel yol olduğunu söyledi.

Yusuf aleyhisselam kuyuya atıldıktan bir müddet sonra Medyen'den gelip Mısır'a gitmekte olan bir kervan kuyunun yanında konakladı. Su almak için vazîfeli olan bir kişi kovasını kuyuya saldığı zaman Yusuf aleyhisselam kovaya sarıldı. Kova yukarı çekilince Yusuf aleyhisselam da kovayla beraber dışarıya çıktı. Kovayı çeken kişi güzel yüzlü bir çocuğun da kovanın ipine tutunup çıktığını görünce şaşırdı. Onu yanına alıp, kafiledekilere götürdü. Böylece Yusuf aleyhisselam kuyudan çıkıp kurtuldu. Bu sırada hazret-i Yusuf'u kuyuya atan kardeşlerinden biri ona yiyecek vermek üzere attıkları kuyunun yanına gelmişti. Onun kervancılar tarafından kuyudan çıkarılmış olduğunu görünce diğer kardeşlerine haber verdi. Kervancıların yanına gelen kardeşleri; 'Bu bizim kölemizdi, kaçtı. İsterseniz onu satın alıp başka bir memlekete götürün.' dediler. Yusuf aleyhisselamı da; 'Bizi yalancı çıkarma, seni öldürürüz.' diye korkuttular. Kervancılar paralarını mala yatırdıklarını, yanlarında bulunan birkaç dirhemi verebileceklerini söylediler. Asıl maksatları Yusuf aleyhisselamı satmak olmayıp, babalarından uzaklaştırmak olan kardeşleri, kervancıların verdiği birkaç dirheme razı olup onu sattılar.

Kervancılar hazret-i Yusuf'u Mısır'a götürüp pazara çıkardılar. Birçok kimse onu satın almak isteyince fiyatı yükseldi. O sırada Mısır Azîzi, yani Maliye Nazırı (Bakanı) olan Kıtfîr (veya İzfîr) Yusuf aleyhisselamı kervancılardan çok yüksek bir fiyata satın aldı. Eve varınca da hanımına, ona iyi muamele etmesini ileride kendilerine faydalı olabileceğini söyledi. Yusuf aleyhisselamı satın alan Mısır Azîzi'nin hanımı Zeliha (veya Züleyha) idi ve çocukları olmamıştı. Bu yüzden Azîz, Yusuf aleyhisselamı evlad edinmeyi düşündü. Yusuf aleyhisselam Azîz'in evinde gayet rahattı. Azîz'in hanımı genç ve güzel bir kadındı. Azîz ise, ınnîn, yani iktidarsız idi.

Yusuf aleyhisselam ise, akıllara durgunluk verecek derecede güzeldi. Yüzünde parlayan nübüvvet (peygamberlik) nûru herkesi hayran bırakırdı. Bu hal Züleyha'nın ona aşık olmasına sebep oldu. Yusuf aleyhisselama karşı süslenip onu kendine çekmek için çalıştı. Fakat Yusuf aleyhisselam Allahü tealanın yardımıyla ona hiç îtibar etmedi. Züleyha sonunda kapıları kapadı ve ondan murad almak istedi. Yusuf aleyhisselam: 'Efendim (Kıtfîr) iyi bakman için beni sana bıraktı. Bunun karşılığında onun haremine hıyanet etmekten Allah'a sığınırım.' dedi.

Yusuf aleyhisselamın kendisine îtibar etmediğini gören Züleyha ona iftira etti. Züleyha'nın Yusuf aleyhisselama yaptıkları bir müddet sonra Mısır ahalisi tarafından duyuldu. Haber sarayda vazîfeli kimselerin hanımları tarafından da duyulunca, kadınlar: 'Züleyha, Ken'anlı kölesi Yusuf'un nefsinden murad almak istiyormuş. O gencin sevgisi onun yüreğine işlemiş, onu deli etmiş. Azîzin hanımı olduğu halde, Züleyha'nın bir köleye gönül vermesini açık bir hata olarak görüyoruz.' dediler.

Züleyha Mısırlı kadınların kendisi hakkındaki sözlerini işitti. O kadınların da Yusuf aleyhisselamı görmesi için bir ziyafet tertip etti. Kendisini ayıplayan kadınlarla beraber şehir eşrafından kırk kadar hanımı davet etti. Onlar için bıçakla kesilerek yenecek yiyecekler de hazırlattı. Misafirler gelip kendileri için hazırlanan yemekleri yemeye başladılar. Züleyha, başka bir odada bulunan Yusuf aleyhisselamın kadınlara görünmesini istedi.

Yusuf aleyhisselam Züleyha'dan çekindiği için, emrine karşı gelmeyip kadınlara göründü. Kadınlar Yusuf aleyhisselamı görünce cemalinin heybetinden yüzünün güzelliğinden kendilerini unuttular. Meyve yerine hiç acı duymadan ellerini kestiler. Onun güzelliğini ve cemalinin heybetini hiçbir insanda görmemişlerdi. Böylece, onun melek olmadığını bildikleri halde; 'Bu bir melektir.' demekten kendilerini alamadılar. Onların bu halini seyreden Züleyha; 'İşte gördünüz mü? Siz benden daha çok kınanmaya, ayıplanmaya layıksınız. Çünkü onu bir defa görmekle kendinizi kaybedip ellerinizi kestiğinizin bile farkında olmadınız. Ben ise, uzun zamandır onunla birlikteyim. Fakat hiçbir vakit sizin bu halinize düşüp, hayranlığımdan dolayı kendimden geçmedim. Şimdi gördüğünüzü önceden görseydiniz, beni kınamazdınız.' dedi.

Sonra da onlara; 'Duyduğunuz gibi ben ondan bu iş için talepte bulundum. O ise, bu husustaki teklifimi kabul etmedi. Eğer ona emrettiğim şeyi yapmazsa muhakkak zindanlarda sürünür.' dedi. Misafir gelen kadınlar Yusuf aleyhisselamın etrafına toplanıp; 'Azîzin hanımının emrine karşı gelmen sana bir fayda getirmez.' diye Züleyha'nın arzusuna uymaya teşvik ettiler. Yusuf aleyhisselam kadınların fuhşu güzel gösteren hîleleri ve sözleri karşısında Allahü tealaya sığınıp dua etti. Başına gelen bu musîbetten korunmasını niyaz etti:
'Ey Rabbim! Zindan bana bu (Mısırlı) kadınların beni davet ettikleri şeyden daha sevimlidir. Eğer sen onların hîlelerini benden çevirmezsen (beni ismet üzere sabit kılmak sûretiyle korumazsan, ben ihtiyarî olmayan tabiî bir meyl ile) onlara meyleder, böylece sefihler zümresine dahil olurum. Bunun üzerine Rabbi onun duasını kabul etti. Kadınların hîlelerini, şerlerini ondan çevirdi. Çünkü O (Allahü teala, kendine tazarrû ve iltica edenlerin dualarını) işitici ve (hallerini) bilicidir.' (Yusuf sûresi: 33)

Züleyha'nın kocası Azîz, Yusuf aleyhisselamın yapılan soruşturma netîcesinde suçsuzluğunu anlamış olduğu için herhangi bir ceza vermeye lüzum görmemişti. Fakat yayılan dedikoduları kesmek için ve Züleyha'nın baskılarına boyun eğerek Yusuf aleyhisselamın hapsedilmesine karar verdi. Böylece hazret-i Yusuf zindana atıldı. Uzun zaman zindanda kaldı. Zindanda ne kadar kaldığı kesin olarak bilinmemektedir.

Yusuf aleyhisselamla birlikte Mısır Firavununun ekmekçisi ve şerbetçisi de hapishanedeydiler. Yusuf aleyhisselam zindandayken hastaları ziyaret eder, geceleri daima namaz kılar, Rabbini zikrederdi. Kendisine Allahü teala rüya tabiri ilmini öğretti. Yusuf aleyhisselam Firavun'un ekmekçisi ve şerbetçisinin görmüş oldukları rüyayı tabir etti. Birisi rüyasında üzüm sıktığını, diğeri de başının üzerinde ekmek taşıdığını ve bu ekmekten kuşların yediğini görmüştü. Yusuf aleyhisselam rüyasında üzüm sıkanın serbest bırakılacağını, ekmek taşıyanın ise îdam edileceğini söyledi. O kimselerin rüyaları, yorumladığı gibi çıktı. Şerbetçi serbest bırakılıp eski vazîfesine döndü, ekmekçi de asıldı ve başının etini kuşlar yedi.

Yusuf aleyhisselam zindandayken Mısır hükümdarı bir rüya görmüştü. Dehşetle uykusundan uyanıp; 'Ben rüyamda yedi semiz ineğin yedi zayıf ineği yediğini ve yedi yeşil başak, yedi de kurumuş başak gördüm. Ey ileri gelenler, eğer rüya tabiri biliyorsanız, bu rüyamı yorumlayın.' dedi. Onlar 'Biz böyle rüyaların yorumunu bilmeyiz.' dediler. Bu sırada daha önce Yusuf aleyhisselam ile zindanda kalan şerbetçi kendi rüyasını tabir ettirdiğini hatırlayarak; 'Ben bu rüyanın yorumunu yaptıracağım. Beni Yusuf'un (aleyhisselam) bulunduğu zindana götürüp onunla görüştürün' dedi. Şerbetçiyi Yusuf aleyhisselamın yanına götürdüler. O da Mısır hükümdarının rüyasını anlatıp yorumunu istedi.

Allahü teala Yusuf aleyhisselama zindandayken peygamberlik emrini bildirdi. Yusuf aleyhisselam Mısır hükümdarının rüyasını tabir etmeden önce Allahü tealanın peygamberi olduğunu söyleyip, mucize gösterdi. Gelecek yemekler daha gelmeden önce cinsini ve tadını haber verdi. Peygamber ailesinden geldiğini, baba ve dedelerinin peygamber olduğunu bildirdi. Zindandayken insanları tevhid inancına davet etmeye başladı. Zindandakilere; 'Ey zindan arkadaşlarım! Çok sayıdaki putlarınız mı hayırlı, yoksa (zatında ve sıfatlarında) tek ve her şeye galib olan Allahü teala mı?' dedi. Arkadaşlarına tevhid inancını, inanmanın gerekli olduğunu ve hak dînin emir ve yasaklarını anlattı.

Yusuf aleyhisselam hükümdarın rüyasını yorumlayıp; 'Yedi sene bolluk, sonra yedi sene kıtlık olacak. Bollukta saklayın, kıtlıkta bunları yersiniz.' buyurdu. Hükümdar, tabiri duyunca Yusuf aleyhisselamı istedi. Yusuf aleyhisselam Mısır hükümdarının elçisine; 'Efendine dön de ellerini kesen o kadınların zoru (hali) neydi? Kendisine sor. Benim Rabbim onların hîlelerinin ne olduğunu (ne söylediklerini, ne yaptıklarını) elbette bilir.' dedi. Elçi, hükümdarın yanına dönüp Yusuf aleyhisselamın isteğini arz etti. Meseleyi araştıran hükümdar, o kadınları yanına getirtip; 'Yusuf'un nefsinden Murad almak istediğiniz vakit ne halde idiniz? Onu Züleyha'nın emrine itaat etmeye teşvik ederken size karşı bir meylini hissettiniz mi? Kendisinde bir kötülük, şüphe götürür bir hareket gördünüz mü?' dedi. Kadınlar 'Haşa! Biz onun hiçbir kötü haline, hiçbir günahına muttalî omadık.' dediler. O mecliste bulunan Azîzin hanımı Züleyha da; 'Şimdi hak (doğru) ortaya çıktı. Ben onun nefsinden murad almak istemiştim. O ise şüphesiz doğru söyleyenlerdendir.' dedi. Böylece Yusuf aleyhisselamın suçsuzluğu ve senelerdir zindanda suçsuz olarak kalmış olduğu ortaya çıktı.

Mısır hükümdarı Yusuf aleyhisselama tekrar elçi gönderip; 'Onu bana getirin, kendisini has müsteşar edinip işlerimi ona bırakayım.' dedi. Hükümdarın davetini kabul eden Yusuf aleyhisselam zindandan çıktı. Zindanın kapısına da; 'Burası bela, musîbet ve hüzün evi, dirilerin kabri, düşmanların sevinç, dostların tecrübe yeridir.' diye yazdı.

Yusuf aleyhisselam hükümdarın sarayına varınca, hükümdar ona çok iltifatta bulundu. Hükümdar görmüş olduğu rüya ile ilgili ne gibi tedbirler alınması gerektiğini sordu. Yusuf aleyhisselam; 'Bolluk senelerinde çok ekip, ekinleri sapları ile beraber, başaklarıyla ambarlara koymalısın. Bu şekilde ekinler bozulmadan kalır, hem de saplar hayvanlarınız için yem olur. Halka da, ekinlerinden ihtiyaçları kadarını yemelerini, geriye kalanını saklayıp korumalarını emretmelisin. Bu yiyecekler kıtlık senelerinde sizin ve çevredeki insanların ihtiyaçlarını karşılayacaktır.' dedi. Yusuf aleyhisselamın tavsiyeleri çok hoşuna giden hükümdar; 'Bu işleri yapmakta bana kim yardım eder?' dedi. Yusuf aleyhisselam ona; 'Arzın (Mısır'ın) hazînelerinin idare işini bana bırak. Ben onu korumaya muktedirim. Tasarruf yollarını bilirim, bu işi ben yaparım.' buyurdu.

Yusuf aleyhisselamın teklifinden bir sene sonra Mısır Azîzi (Maliye Nazırı) öldü. Hükümdar hazret-i Yusuf'u onun yerine Maliye Nazırı yaptı. Mücevherlerle süslü taht ve taclarla birlikte hazînelerin anahtarlarını ona teslim etti. Hükümdar bütün yetkilerini de ona verdi. Memleketin her tarafında Yusuf aleyhisselamın emri geçer oldu. Yusuf aleyhisselam, Azîzin ölümünden sonra sarayı terk edip perişan hale gelen ve Allahü tealaya îman etmiş olan Züleyha'yı Allahü tealanın emriyle kendine nikahlayıp onunla evlendi. Yusuf aleyhisselam Züleyha'ya: 'Bu senin istemiş olduğundan hayırlı değil mi?' dedi. Züleyha da ona: 'Ey Sıddîk! Beni kınama. Bildiğin gibi ben, mal, mülk, güzellik gibi dünya nîmetlerine sahip bir kadındım. Ancak kocam kadınlara yaklaşmaktan mahrumdu. Sen de benim gördüğüm en güzel kimseydin.' diye cevap verdi. Yusuf aleyhisselamın Züleyha'dan iki oğlu ile Rahmet adında bir kızı oldu.

Yusuf aleyhisselam yetkileri eline alınca kıtlık senelerinin geleceğini düşünerek gerekli tedbirleri aldı. Gerekli gıda stoklarını yaptırdı. Bu stoklar için büyük depolar yaptırıp topladığı yiyecekleri buralarda depoladı. İnsanlara da çok iyilik ve ihsanlarda bulundu. Yedi sene olan bolluk seneleri geçip, peşinden bütün şiddetiyle kıtlık başgösterdi. Kıtlığın ilk senesinde insanlar hazırladıkları yiyecekleri bitirdiler. Yusuf aleyhisselamdan para ile yiyecek satın almaya başladılar. Yusuf aleyhisselam kim olursa olsun, kimseyi kayırmadan yiyecek almaya gelene bir deve yükünden fazla yiyecek vermezdi. Bu hususta adaletten asla ayrılmazdı. Mısır hükümdarı ve pekçok kimse onun adaleti ve güzel huyları sebebiyle Allahü tealaya inanmışlardı.

Mısır'dan ve çevre ülkelerden olan insanlar akın akın gelip Yusuf aleyhisselamdan yiyecek alıyorlardı. Babası Yakub aleyhisselamın ve kardeşlerinin yaşadığı Ken'an diyarında da kıtlık baş gösterdiğinden Yakub aleyhisselam, Yusuf aleyhisselamın anne-baba bir kardeşi olan Bünyamin haricindeki on oğlunu Mısır'a erzak almak üzere gönderdi. Yakub aleyhisselamın oğulları Mısır'a varınca hazret-i Yusuf onları tanıdı. Onlar ise, hazret-i Yusuf'u tanıyamadılar. Fakat, hazret-i Yusuf onların kim olduklarını, nereden geldiklerini sordu. Onlar dediler ki: 'Biz Ken'an vilayetindeniz. İhtiyar bir babanın on evladıyız. Babamızın ismi Yakub'dur. Beldemizde kıtlık var. Babamız bizi buraya erzak almaya gönderdi.' dediler. Yusuf aleyhisselam; 'Şimdi babanız nerede ve kiminle beraberdir?' deyince, onlar da; 'Ken'an ilinde bizim en küçük kardeşimizle beraber kaldı. Babamızın küçük kardeşimizle aynı anadan olan çok sevdiği bir oğlu daha vardı. Kırda telef oldu. Onun derdinden Bünyamin adındaki küçük oğlunu yanından hiç ayırmaz. Oğlu Yusuf'a üzüntüsünden dolayı gözleri görmez oldu.' dediler.

Yusuf aleyhisselam her bir kardeşi için birer deve yükü erzak hazırlattı. Onlardan almış olduğu paralarını da gizlice tekrar yüklerinin içine bıraktırdı. Gelecek sefere diğer kardeşlerini de getirmelerini istedi. Getirmedikleri takdirde erzak vermeyeceğini bildirdi. Yakub aleyhisselamın oğulları Mısır'a varınca babalarına, Mısır Maliye Nazırı tarafından büyük ihsan ve iltifat gördüklerini anlattılar. Mısır Maliye Nazırının bir daha Mısır'a gittiklerinde kardeşleri Bünyamin'i de getirmelerini istediğini, aksi halde erzak vermeyeceğini söylediğini bildirdiler. Yakub aleyhisselam Bünyamin'i göndermek istemedi. Yüklerini açtıkları zaman da paralarının ihsan olarak yüklerinin içine konulduğunu gördüler. Bunun üzerine babalarına; 'Ey babamız! Daha ne istiyoruz, işte sermayemiz de bize iade edilmiş. Biz onunla tekrar ailemize zahîre getiririz. Kardeşimizi de koruruz. Kardeşimizi götürmekle bir deve yükü zahîre de fazla alırız. Bu seferki aldığımız zahîre az bir ölçektir, bizi idare etmez.' dediler. Bünyamin'i getireceklerine dair söz aldıktan sonra onlarla birlikte tekrar Mısır'a gönderdi. Onlara da; 'Daha önce Yusuf'a olanı biliyorsunuz. Fakat Allahü teala en iyi koruyucudur. Merhametlilerin en merhametlisidir.' dedi.

Yakub aleyhisselamın oğulları ikinci defa Mısır'a gittiler. Bünyamin'i Yusuf aleyhisselamın yanına getirdiler. Yusuf aleyhisselam kardeşlerine ikram ve ihsanlarda bulundu. Diğer kardeşlerinden ayrı olduğu sırada kardeşi Bünyamin'e kendisini tanıttı. Bir tedbirle onu göndermeyeceğini bildirdi. Her bir kardeşi için bir deve yükü erzak hazırlattı. Kardeşi Bünyamin'in yükünün içine Mısır hükümdarının altından yapılmış su tasını koydurdu.

Yakub aleyhisselamın oğullarının yükleri hazırlanıp yola çıkacakları sırada saraydan bir vazîfeli gelerek; 'Ey kafile ehli! Durun! Muhakkak siz hırsızlarsınız.' dedi. Yusuf aleyhisselamın kardeşleri geri dönerek; 'Ne kayboldu. Aradığınız nedir?' diye sordular. Vazîfeli; 'Hükümdarın tası kayboldu. Onu getirene bir deve yükü zahîre var. Ben de buna kefilim.' dedi. Yusuf aleyhisselamın kardeşleri; 'Vallahi muhakkak siz de bilirsiniz ki, biz buraya fesad çıkarmak için gelmedik. Biz hırsız da değiliz.' dediler. Vazîfeli ve yanındakiler; 'Eğer sözünüzde yalancı çıkarsanız sizin dîninizde hırsızlığın cezası nedir?' dediler. Yakub aleyhisselamın oğulları; 'Su kabını çalanın cezası kimin yükünde bulunursa, çalan kimse, mal sahibinin kölesi olur. Biz hırsızlık yapanları böyle cezalandırırız.' dediler.

Saray vazîfelileri Yakub aleyhisselamın oğullarının yüklerini aradılar. Su tası en son aradıkları Bünyamin'in yükünde çıktı. Bunun üzerine Yakub aleyhisselamın bildirdiği dînin hükümlerine göre Bünyamin Mısır'da alıkonuldu. Yakub aleyhisselamın oğulları: 'Ey Azîz! Hakikat, onun (Bünyamin'in) ihtiyar ve çok muhterem bir babası var. Kaybolan kardeşimizin acısını onunla unutur. Onu bizden çok sever. Onun yerine birimizi alıp onu serbest bırak. Biz muhakkak seni ihsan edenlerden görüyoruz. Bu ihsanını tamamla.' dediler.

Yusuf aleyhisselam: 'Eşyamızı yanında bulduğumuz kimseden başkasını alıkoymaktan Allahü tealaya sığınırız. Çünkü bu takdirde (dîninize uygun olarak verdiğiniz fetvaya göre) biz de elbette zalimlerden oluruz.' dedi.

Yakub aleyhisselamın büyük oğlu ve Şem'un da, babam bana izin verinceye kadar gelmem, deyip Mısır'da kaldı. Yakub aleyhisselamın diğer oğulları Mısır'dan ayrılıp utanarak ve sıkılarak babalarına geldiler; 'Ey babamız! Muhakkakki oğlun Bünyamin hırsızlık yaptı. Biz ancak gördüğümüze şahitlik ederiz. Su kabının Bünyamin'in yükünden çıktığını gördük. Biz gaybı, yani onun gerçekten çaldı mı, yoksa onun haberi olmadan eşyası arasına mı kondu? bilmeyiz. Eğer bize inanmazsan içinde bulunduğumuz (kendisinden döndüğümüz) şehre (Mısır halkına) da aralarında geldiğimiz kervana da sor. Biz hakîkaten doğru söyleyicileriz.' dediler. Yakub aleyhisselam bu habere çok üzülüp, anlatılanlara inanmadı. Fakat; 'Artık bana düşen sabr-ı cemildir. Umulur ki, Allahü teala oğullarımı bana getire. Şüphesiz Allahü teala Alîmdir, Hakîmdir.' dedi.

Allahü tealanın kendisini bu sıkıntıdan yakında kurtaracağına inanan Yakub aleyhisselam son derece üzüntülü ve kederli olmasına rağmen, halini Allahü tealadan başkasına arz etmedi. Başına gelen musîbetlere rağmen, daima sabırlı oldu. Bir gün oğullarına kavuşacağını ümit eden Yakub aleyhisselam; 'Ey oğullarım! Mısır'a gidin, Yusuf ile kardeşlerinden haber sorun. Allahü tealanın fadl ve ihsanından ümit kesmeyin. Çünkü hakîkat, kafirler gürûhundan başkası Allahü tealanın fadl ve rahmetinden ümit kesmez.' dedi.

Yakub aleyhisselamın oğulları babalarının tavsiyesi üzerine üçüncü defa Mısır'a geldiler. Yusuf aleyhisselamın huzûruna varıp; 'Ey Azîz! Bize ve ailemize darlık, kıtlık, fakirlik ve açlık isabet etti. Çok az ve ehemmiyetsiz bir sermaye ile geldik. Bize daha önce tam bedelle verdiğin gibi tam ölçek ver. Sermayemizden eksik olan bu miktara karşılık olan zahîreyi vermekle veya kardeşimizi iade etmek sûretiyle hakkımızda ayrıca tasaddukta bulun. Zîra Allahü teala sadaka verenleri mükafatlandırır. Yusuf aleyhisselam onlara: 'Siz sonunun nereye varacağını bilmeden Yusuf'a ve kardeşine yaptığınız işin kötülüğünü anlayıp ondan tövbe ettiniz mi?' dedi.

Bu sözler üzerine onlar bu kimsenin, kardeşleri Yusuf olabileceğini düşündüler. Ona Yusuf olup olmadığını sordular. Onların yalvarışlarını, çaresiz kaldıklarını görünce, kalbi inceldi. Merhametinden dolayı, kendisinin kardeşleri Yusuf olduğunu açıkladı. Kardeşleri; 'Yoksa sen gerçekten Yusuf musun?' dediler. Yusuf aleyhisselam; 'Evet, ben Yusuf'um ve bu kardeşim Bünyamin'dir. Allahü teala birbirimize kavuşturmakla bize ihsanda bulundu.' dedi. Kardeşleri Yusuf aleyhisselamın üstünlüğünü ve ona yaptıklarından dolayı günahkar olduklarını kabul ettiler. Yusuf aleyhisselam onlara; 'Bugün size bir kınama ve ayıplama yoktur.' dedi.

Kardeşlerine çok izzet ve ikramda bulundu. Babası Yakub aleyhisselamın halini, kendisinin yokluğundan sonra ne durumda olduğunu sordu. Onlar da; 'Senin için çok üzüldü, ağladı. Bu sebeple gözleri görmez oldu.' dediler. Bunun üzerine Yusuf aleyhisselam gömleğini çıkarıp onlara verdi ve; 'Şu gömleğimi babama götürün ve yüzüne sürsün. O benim kokumu koklasın ve gömleğimi gözlerine sürsün. O artık rahatlıkla görmeye başlar. Sonra bütün ailenizi bana getirin.' dedi. Yusuf aleyhisselam kardeşlerinin yol hazırlıklarını yaptırdı. Babası Yakub aleyhisselama verilmek üzere bütün hanedanı ve akrabası ile birlikte Mısır'a gelmelerini isteyen bir mektup da verdi.

Yakub aleyhisselam, oğulları Mısır'dan yola çıktıktan sonra oğlu hazret-i Yusuf'un kokusunu aldığını söyledi. Fakat yanındakiler, Yusuf aleyhisselama duyduğu aşırı muhabbetten dolayı böyle bir koku duyduğunu zannedebileceğini söylediler. Nihayet Yakub aleyhisselamın oğulları Ken'an diyarına yaklaşınca, onlardan birisi müjdeci olarak gelip Yusuf aleyhisselamın gömleğini babasına verdi. Yakub aleyhisselam gömleği alıp yüzüne, gözüne sürdü. Gözleri açılıverdi. Yakub aleyhisselam, bütün oğulları ve akrabasıyla birlikte Ken'an diyarından Mısır'a gitmek üzere yola çıktı. Yusuf aleyhisselam Mısır hükümdarı ve halkıyla birlikte Yakub aleyhisselamı ve beraberindekileri karşıladı. Babasını sarayına götürdü. Babasını ve üvey annesini tahtının üstüne çıkarıp oturttu. Hepsi (babası, üvey annesi ve kardeşleri ona kavuştukları için) secde (şükür secdesi) ettiler.

Yusuf aleyhisselam babasına; 'Ey babam! İşte bu evvelce gördüğüm rüyanın tevili (yorumu)dir. Hakîkaten Rabbim o rüyayı tahakkuk ettirdi. Beni zindandan çıkarıp mülk ihsan etti. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını (hased ile) açtıktan sonra, Allahü teala sizi çölden (Ken'an diyarından) getirdi. Muhakkak ki, Rabbim dilediği şeyleri hakkıyla bilen herşeyi hikmetinin icab ettirdiği vakit ve şekilde yapan odur.' dedi. Kardeşlerini affettiğini bildirdi.

Yakub aleyhisselam Yusuf aleyhisselamla birlikte on seneden fazla yaşadıktan sonra vefat etti. Vasiyeti üzerine Kudüs yakınlarındaki Halîlürrahman denilen yere defnedildi. Yusuf aleyhisselam babasının vefatından sonra bir müddet daha yaşadıktan sonra vefat etti. Mısır'da herkes Yusuf aleyhisselamı kendi mahallesine defnetmek istiyordu. İş kavgaya kadar vardı. Sonunda mermer bir Sandukaya koyup Nil Nehri kıyısına (veya Nil Nehrinin ortasına) defnetmekte anlaştılar. Bir rivayete göre ondan dört yüz sene sonra, gelen Musa aleyhisselam kabrini bulup, mübarek cesedini oradan alarak Yakub aleyhisselamın da medfûn bulunduğu Halîlürrahman'da defnedildi.

Yusuf aleyhisselamın güzelliği fevkaladeydi. Âdem aleyhisselama çok benzerdi. Mısır sokaklarında gezerken yüzünün pırıltısı güneş ışıklarının yansıması gibi duvarlara aksederdi. Bir kimse onun yüzüne bakmak isterse hemen gözlerini çevirmek zorunda kalırdı. Bütün bunlara rağmen Yusuf aleyhisselama güzelliklerden sadece bir parça verilmişti. Muhammed aleyhisselama ise tamamı verilmişti.

Eshab-ı kiram Peygamber efendimize, siz mi güzeldiniz, Yusuf aleyhisselam mı güzeldi? diye sorunca Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem; 'Kardeşim Yusuf benden sabih (güzel), ben ondan melihim (sevimliyim). O'nun görünen güzelliği benim görünen güzelliğimden çoktur.' buyurdu. Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) görünmeyen güzelliği gösterilseydi, kimse bakmaya takat getiremezdi.

Eshab-ı kiramın gençleri, hazret-i Âişe validemizden Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) güzelliğini sorduklarında hazret-i Âişe şu şiiri söylemiştir:

Ve lev semia ehlü Mısre evsafe haddihî,
Lema bezelû fî sevmi Yûsüfe min nakdin.
Levîma Zeliha lev reeyne cebînehû,
Le aserne bilkat'il kulûbi alel eydi.

Mısırdakiler, onun yanaklarının güzelliğini işitmiş olsalardı, Yusuf aleyhisselamın pazarlığında hiç para vermezlerdi. Yani, bütün mallarını, onun yanaklarını görebilmek için saklarlardı. Zeliha'yı kötüleyen kadınlar, onun parlak alnını görselerdi, ellerinin yerine kalplerini keserlerdi (de acısını duymazlardı).

Yusuf aleyhisselam güzel ahlak sahibi olup, Mısır Azîzinin hakkını gözeterek Züleyha'nın tekliflerini reddetti ve iyilik gördüğü kimseye ihanet etmedi. Hiçbir menfaat ve zarar onun doğruyu söylemesine mani olamadı. Allahü teala onu Kur'an-ı kerîmde 'Sıddîk= Çok doğru sözlü' olarak medh etti. Kendisine hıyanet ve zulmedenleri affediciydi. İnsanların rüyalarını doğru olarak tabir ederdi. İnsanlara hizmet eder ve onların ihtiyaçlarını tedarik ederdi. Yusuf aleyhisselam iffet sahibi, olup iffetini korumakta gayretliydi. Mısır kadınları ile arasında geçen hadise meşhurdur.

Mucizeleri:
Yusuf aleyhisselamın üç çeşit mucizesi vardı:

1. Hazret-i Yusuf'un konuşması pek şirin, çok tatlı olduğu için, herkesin kalbi ona meylederdi. Onun tatlı sözleri karşısında îman eden pekçoktu.

2. Hazret-i Yusuf'un yüzü güneş gibi nûrluydu. Hatta bir kimse yüzüne bakmak istese, hemen gözlerini çevirmeye mecbur olurdu. Bu nûrun tesiriyle, yani başkasına sirayetiyle huzûruna getirilen amanın hemen gözleri görmeye başlamıştı.

3. Yusuf aleyhisselamın duası bereketiyle ağaçların yapraklarından güzel kumaş olmuştu. Huzûruna bir büyük kişi gelmiş, şu gördüğümüz ağaçların yaprakları birbiriyle birleşip güzel kumaş olsun, diye mucize teklifinde bulunmuştu. Hazret-i Yusuf öyle dua edince, kıymet biçilmez bir kumaş olmuştur.

Yusuf aleyhisselamın hayatı, başından geçenler ve hikmetleri Kur'an-ı kerîmde Ahsen-ül-Kasas (kıssaların en güzeli) diye medh edilen Yusuf sûresinde bildirilmiştir. Bu sûrede Yusuf aleyhisselamın başına gelenlerle, kavuştuğu ihsanlardan bahsedilir. Hasedin noksanlık ve Allahü tealanın yardımından mahrum kalmaya, sabrın ise sıkıntı ve gamlardan kurtulmaya sebep olduğu; Yakub aleyhisselamın sabrettiği için maksadına kavuştuğu; Yusuf aleyhisselamın sabrı ve doğruluğu anlatılmaktadır.