Prof. Dr. Necmettin Elmastaş kimdir Prof. Dr. Necmettin Elmastaş kimdir
Babası mümin olan Tarûh olup, annesi Emile'dir. İbrahim aleyhisselam, Peygamber efendimizin dedelerindendir. Çünkü, ilk oğlu İsmail aleyhisselam Arapların, ikinci oğlu İshak aleyhisselam da İsrailoğullarının ceddi yani dedesidir. Keldanî memleketi olan Babil'in doğu tarafında ve Dicle ile Fırat nehirleri arasındaki bölgede doğdu. Yüz yetmiş beş yaşındayken Kudüs'te vefat etti.

İbrahim aleyhisselama annesi Emîle veya Ûşa hamileyken, babası Tarûh vefat etti. Annesi, amcası olan Âzer ile evlendi. Âzer üvey babası ve amcası olup, putperestti. Geçimini put yapıp satarak temin ederdi.

Tefsir alimleri, En'am sûresinin Âzer'in ismi geçen 14. ayetini tefsir ederken, Âzer'in hazret-i İbrahim'in amcası ve üvey babası olduğunu açıkça belirtmişlerdir. Zîra, Peygamberimizin baba ve dedeleri Âdem aleyhisselamdan beri hep mümindi. Kur'an-ı kerîm'de mealen; 'Sen, yani senin nûrun, hep secde edenlerden dolaştırılıp, sana ulaşmıştır.' (Şu'ara sûresi: 219) buyrulmaktadır. Ehl-i sünnet alimleri bu ayet-i kerîmeyi tefsir ederken, Peygamberimizin bütün ana ve babalarının, mümin olduğunu anlamışlardır. Abdullah ibni Abbas'ın bildirdiği hadîs-i şerîfte de: 'Benim dedelerimin hiçbiri zina yapmadı. Allahü teala, beni temiz babalardan, temiz analardan getirdi. Dedelerimin iki oğlu olsaydı, ben bunların en hayırlısında, en iyisinde bulunurdum.' buyuruldu.

Âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerden anlaşıldığı ve binlerce İslam kitabında yazıldığı üzere Peygamber efendimizin anaları ve babaları arasında bulunmakla şereflenen bahtiyarların hepsi, zamanlarının ve memleketlerinin en asîl, en şerefli, en güzel ve en temiz kimseleriydi. Hepsi de aziz ve muhteremdiler. İbrahim aleyhisselamın babası, Tarûh da böylece mümin, yani inanmıştı. Kötü ahlaktan, adî ve çirkin sıfatlardan uzaktı.

Nûh aleyhisselamdan çok sonra Babil'de hüküm süren, yıldızlara ve putlara tapan Keldanî kavminin o devirdeki kralı olan Nemrûd, insanları kendine ve putlara taptırıyordu. Bir gece gördüğü rüyayı, müneccimler; 'Doğacak bir erkek çocuğun yeni bir din getireceği ve onun saltanatını yıkacağı.' şeklinde tabir edince, Nemrûd yeni doğan erkek çocukların öldürülmelerini ve hamile kadınların hapsedilmelerini emretti. O sırada hazret-i İbrahim'e hamile olan annesi, amcası Âzer'le evliydi. Görünüşte hamileliği belli olmadığı için fark edemediler, kocasına da; 'Çocuk doğunca oğlan olursa, kendi elinle Nemrûd'a teslim eder mükafat alırsın.' dedi. Annesi zamanı gelince de şehir dışında bir mağarada doğum yaptı ve Âzer'e çocuğun doğup öldüğünü söyledi. Oğlunu mağarada gizledi ve orada büyüttü. Yanına gittiğinde onu parmağını emerken bulur ve doymuş görürdü. Parmaklarından süt ve bal gelirdi. Allahü teala Cebrail aleyhisselamı göndererek bu gıdaları Cennet'ten parmaklarına akıtırdı.

İbrahim aleyhisselam büyüyüp, mağaradan çıkınca, güneşe, aya, yıldızlara ve kainata bakarak bunları yaratan eşi ve benzeri olmayan bir yaratıcının olduğunu anladı. Keldanî kavmine gelerek, taptıkları yıldızların ve putların ilah olmadığını, anlayabilecekleri açık delillerle anlattı. Babil halkı çocuk yaşta olan ve putlarına karşı çıkan hazret-i İbrahim'i üvey babası Âzer'e şikayet ettiler. Âzer, İbrahim aleyhisselamı azarlayarak bu işten vazgeçmesini istediyse de İbrahim aleyhisselam onun sözlerine hiç aldırmayıp; 'Benden delil isteyin göstereyim. Bana hidayet veren, doğru yolu gösteren Allahü teala beni sizden ayırdı. Sizin içinde bulunduğunuz sapıklığa düşürmedi. Sizi ve putlarınızı sevmiyorum.' dedi. Putlara tapmanın manasız olduğunu Âzer'e de söyledi. Âzer hiddetlenip İbrahim aleyhisselamın yanından uzaklaşmasını istedi.

Genç yaştayken Keldanî kavmine peygamber olarak gönderilen ve kendisine on sayfa (forma) kitap verilen İbrahim aleyhisselam, Allahü tealanın emriyle büyük-küçük herkesi Allahü tealaya îman etmeye çağırdı. İnsanlara topluca ve açık bir tebliğde bulunmayı, putların manasız ve acizliğini, onlara tapmanın sapıklık olduğunu gayet açık bir şekilde göstermek istedi. O zaman Keldanî kavmi, bir gün bayram yapmak üzere bir yere toplandı. Onlar gittiği zaman İbrahim aleyhisselamın üvey babası ve puthanenin bekçisi olan Âzer onu da bayram yerine gitmeye zorladı. İbrahim aleyhisselam hasta olduğunu söyleyerek gitmedi. İnsanlar bayram yerinde toplandıkları zaman, yetmiş kadar putun bulunduğu puthaneye girdi. Getirdiği bir balta ile bütün putları kırıp, parça parça etti. Sadece en iri putu kırmadı ve baltayı bunun boynuna asarak, oradan uzaklaştı.

Keldanî kavmi bayramdan dönünce, puthaneye girip, putların kırılıp parça parça edildiğini görüp, şaşırdılar. Bunu kim yaptı, diye bağrışmaya başladılar. Bu işi, İbrahim yapmıştır, diyerek onu yakalayıp halkın önünde sorguladılar. 'Ey İbrahim! Putlarımızı sen mi kırdın?' deyince, İbrahim aleyhisselam, bu işi olsa olsa; 'Ben varken bu küçük putlara niçin tapıyorlar!' diyen şu iri put yapmıştır, demiştir. 'Siz ona sorunuz.' deyince, putperestler; 'Putlar konuşmaz ki, sen bize ona sor diyorsun!' dediler. Bunun üzerineİbrahim aleyhisselam; 'O halde daha kendilerini kırılmaktan kurtaramayan, size hiçbir faydası olmayan bu putlara ilah diyerek niçin tapıyorsunuz? Hala akıllanmayacak mısınız? Size ve bu taptığınız putlara yazıklar olsun!' dedi. Putlarınıİbrahim aleyhisselamın kırdığını anlayan Keldanî kavmi, onu hapsettiler. Durumu da ilahlık iddiasında bulunan kralları Nemrûd'a bildirdiler.

Nemrûd, İbrahim aleyhisselamı yanına getirmelerini emretti. İbrahim aleyhisselam Nemrûd'uAllahü tealaya îman etmeye davet etti. Nemrûd, bunu reddettiği gibi, İbrahim aleyhisselamın kendisine secde etmesini istedi. Secde etmeyince, hapsettirdi ve ateşte yakılmasını emretti. Günlerce yığılan odunlar ateşlendi. Şiddetinden yanına yaklaşamadıkları ateşe hazret-i İbrahim'i mancınıkla attılar. Ateşe atılırken; 'Hasbiyallah ve ni'mel vekil', yani'Bana Allah'ım yetişir. O ne iyi vekildir, yardımcıdır.' dedi. Ateşe düşerken Cebrail aleyhisselam gelip; 'Bir dileğin var mı?' diye sorunca; 'Var, fakat sana değil, Rabbim beni görüyor, biliyor.' dedi. Onun bu hali Kur'an-ı kerîm'de övülüyor ve; 'Sözünün eri olan İbrahim.' buyruluyor.

Allahü teala, Kur'an-ı kerîmde mealen ateşe; 'Ey ateş! İbrahim'e karşı serin ve selamette ol!' (Enbiya sûresi: 69) diye emretti. Ateşin içi yemyeşil bir bahçe kesildi. Cebrail aleyhisselam da kendisine arkadaş oldu. Cennet'ten gömlek ve yaygı getirdi ve onu Cennet nîmetleri ile doyurdu. Ateşte yedi gün kaldığı rivayet edilir. Ateş sönünce mucizeyi gözleriyle görenlerden kardeşi Haran, amcasının kızı ve sonra hanımı olan hazret-i Sare ve bazı kimseler îman ettiler. İbrahim aleyhisselam ateşten kurtulduktan sonra Keldanî kavmini bir müddet daha îmana davet etti. Fakat zalim Nemrûd ve putperest ahali küfürlerinden vazgeçmediler. Allahü teala, Nemrûd ve kavmine sivrisinekleri musallat etti. Sinekler onların kanlarını emdiler ve kuru kemik haline getirdiler. Sineklerden birisi de Nemrûd'un burnundan girip beynine yerleşti. Uzun zaman azap ve ızdırap verdi. Hatta başını tokmakla döğdüre döğdüre öldü. Allahü teala, tanrılık iddia eden Nemrûd'u en aciz mahlûklarından birisi olan sivrisinekle cezalandırdı.

İbrahim aleyhisselam Allahü tealanın emriyle Babil'den Harran'a (Urfa'nın güneyinde bir yer) hicret etti. Bu yolculukta kardeşinin oğlu Lut aleyhisselam, hanımı Sare Hatun ve diğer inananlar da bulundular. Harran'da bir müddet kaldıktan sonra,Şam'a, oradan da Mısır'a gitmek üzere yola çıktı. Bu yolculuk esnasında kardeşinin oğlu Lut aleyhisselamın Sedum bölgesi ahalisine peygamber olarak vazîfelendirildiği bildirildi. Lut aleyhisselamın Sedum'a hareketinden sonra, Mısır'a giden İbrahim aleyhisselam rivayete göre bu sırada otuz sekiz yaşındaydı.

Mısır'a gittiği sırada Sinan bin Ulvan adlı zalim bir Firavun vardı. İbrahim aleyhisselam ve hanımı hazret-i Sare'nin Mısır'a geldiğini haber alan Firavun, zorbalık yaparak Sare'yi almak istedi. Bu zalim hükümdar hazret-i Sare'yi sarayına çağırttı. Ona musallat olmak isteyince nefesi kesilip elleri ve ayakları tutmaz hale geldi. Bu haline pişman olup, musallat olmaktan vaz geçti. Hazret-i Sare'den, onun düştüğü fecî halden kurtulması için dua etmesini istedi. Hazret-i Sare, hükümdarı bu kadın öldürdü, diye suçlanmasından korktuğu için, dua etti.Tekrar eski haline dönen Firavun, Hacer adında bir cariyeyi hazret-i Sare'ye hediye etti. Bu hadiseden sonra İbrahim aleyhisselam hanımı Sare ve hediye edilen Hacer Hatunla birlikte Mısır'dan ayrılıp, Filistin'e gitti.

Filistin topraklarındaki ıssız ve kupkuru bir yer olan Sebû'ya yerleşti. Bir müddet burada kaldı. Zamanla çok mala kavuştu. Yarım milyonu sığır olmak üzere, davarları ovaları ve vadileri doldurdu. Çok zengin oldu. Sebû denilen yere sonradan gelip yerleşen insanların İbrahim aleyhisselamı incitmeleri üzerine oradan ayrılıp, Şam tarafında Kıst adlı yere göçtü. Çok cömerd olan İbrahim aleyhisselam insanlara çok ikramlarda bulunurdu.

İbrahim aleyhisselam, çocuğu olmadığı için hanımı hazret-i Sare'nin isteği ve izniyle hazret-i Hacer'le evlendi. Bu evlilikten İsmail aleyhisselam doğdu. Muhammed aleyhisselamın nûru hazret-i Hacer vasıtasıyla İsmail aleyhisselama intikal ettiği için, hazret-iSare'nin kalbinde hazret-i Hacer'e karşı gayret hasıl oldu. İbrahim aleyhisselam, hazret-i Sare'yi üzmemek için Allahü tealanın emriyle hazret-i Hacer ve oğlu İsmail'i (aleyhisselam) yanına alarak, o zamanlar ıssız ve susuz bir yer olan Mekke'ye götürdü. Onları oraya bırakıp, Şam diyarına geri döndü. Hacer annemiz ve oğlu İsmail aleyhisselam oradayken, mübarek Zemzem suyu yerden fışkırarak çıktı.

İbrahim aleyhisselam, daha önce bir oğlum olursa, Allah yoluna kurban edeceğim, diye adakta bulunmuştu. İbrahim aleyhisselam, hazret-i Hacer ve oğlu İsmail aleyhisselamı ziyaret için Mekke'ye geldiği sırada, üç gün üst üste gördüğü bir rüya üzerine İsmail aleyhisselamı kurban etmek istedi. Tam kurban etmek üzereyken, Allahü teala İbrahim aleyhisselama rüyasına sadakat (bağlılık) gösterdiğini bildirerek kurbanlık bir koç ihsan etti. Böylece İsmail aleyhisselam, kurban edilmekten kurtuldu. Allahü teala, İbrahim aleyhisselama ihtiyar yaşında hazret-i Sare'den İshak isimli oğlunu ihsan etti. İbrahim aleyhisselam birkaç defa hazret-i Hacer'i ve oğlu İsmail aleyhisselamı ziyaret etti. Bir defasında oğlu İsmail ile birlikte Beytullah'ı (Kabe-i muazzamayı) inşa etti. Cennet yakutlarından olan Hacer-ül-Esved adlı siyah taşı Cebrail aleyhisselamın bildirmesiyle alarak, Kabe-i muazzamanın duvarına yerleştirdi. Kabe duvarını örerken, şimdi Makam-ı İbrahim denilen taşın üzerine bastı. Kabe'yi yapıp bitirince, Allahü tealanın Cebrail aleyhisselam aracılığıyla bildirdiği gibi, İsmail aleyhisselam ve Mekke'de yerleşmiş olan Cürhümlülerle birlikte hac ibadetini yaptı.

İsmail aleyhisselamla haccın rükünlerini yerine getirdikten sonra, oğluna Kabe'ye bakması ve onu koruması için tenbihde bulundu. Şam'a gitmek istedi. Gitmeden önce Arafat'a çıkıp, İsmail aleyhisselamın evladına dua etti ve Şam'a döndü. Ertesi sene hac mevsiminde hanımı hazret-i Sare ve oğlu İshak aleyhisselamı da alarak Mekke'ye geldi. Hac ibadetini yaptıktan sonra, birlikte Şam'a döndüler.

İbrahim aleyhisselam, vefat etmeden önce oğlu hazret-i İsmail'e şu vasiyette bulundu: 'Ey oğlum! Alnında parlayan bu nûr, son peygamber Muhammed aleyhisselamın nûrudur. Bütün baba ve dedelerimizin vasiyeti, bu nûru iyi muhafaza edip, ehline teslim etmektir. Bu mübarek nûru iyi muhafaza et. Nikahlı, afîf ve temiz kadınlara teslim eyle. Evladına da böyle vasiyette bulun.' dedi. Yüz yetmiş beş yaşında hazret-i Hacer ve hazret-i Sare'den sonra Kudüs'te vefat etti. Kudüs civarında Habrun kasabasında bir mağaraya defnedildi. Bu kasaba, İbrahim aleyhisselamın Halîl (Allahü tealanın dostu) ismine izafeten Halîlurrahman ismiyle meşhurdur. Hazret-i Lut, hazret-i İshak ve hazret-i Yakub ile pekçok peygamberin bu beldede bulunduğu rivayet edilir. Müslüman hükümdarlar oradaki mescitleri ve türbeleri kendi devirlerinde tamir ettirmişlerdir. Halîlurrahman'daki mescit ve türbeleri ise son olarak Osmanlı Sultanı İkinci Abdülhamîd Han tamir ettirmiştir.

İbrahim aleyhisselam ülülazm peygamberlerin ikincisi olup, Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselamdan sonra bütün peygamberlerden ve resûllerden üstündür. İbrahim aleyhisselamdan sonra gelen bütün peygamberler onun neslindendir.

Allahü teala hazret-i İbrahim'i ilahî sırlara vakıf kıldı ve onu, ateşe atıldığında nefsiyle, oğlu hazret-i İsmail'iAllah için kurban etmesini bildirip evladı ile malı ile imtihan etti. Malı ile imtihan edilmesi şöyle olmuştur: O kadar zengindi ki, sadece sığırları yarım milyon olup, davarları, ovaları ve vadileri dolduruyordu. Cebrail aleyhisselam insan sûretinde gelip; 'Ya İbrahîm, bu sürüler kimindir?' deyince; 'Allah'ındır fakat benim elimde emanettir. Allahü tealayı tesbih et, ismini an, onu zikret, bu sürülerin hepsi senin olsun.' diyerek bütün malını bağışladı. Cebrail aleyhisselam kendini tanıtınca, hazret-i İbrahim; 'Ben Allah için bağışladığımı geri alamam.' diyerek bütün malını satıp, Allah yoluna sarf etti.

Hazret-i İbrahim kendisine nazil olan (indirilen) emir ve yasakları tamamen halka bildirdi. Allah'tan başka şeylere tapmanın batıl (geçersiz) olduğunu çok açık bir şekilde anlattı. Şirke (Allah'a ortak koşma) yol açacak kapıların hepsini kapattı. Çocukluğundan ölümüne kadar hak din üzere olduğundan ve insanlara hak dîni bildirdiğinden dolayı, onun milletine işaret için Kur'an-ı kerîmde 'Hanîfen' (hak din üzere bulunanlar) diye zikredilmiştir. Hazret-i İbrahim'in husûsiyetleri Kur'an-ı kerîm de Nahl sûresi 120, 121, 122. ayetlerde bildirilmektedir. Misafirperverliği ve cömertliği dillerde dolaşırdı. Misafir olmayınca yemek yemez, bir misafir bulmak için uzaklara giderdi. Bu vasfından dolayı ona Ebû'd-Düyûf (misafirler babası) adı verilmişti. Kıblesi Kabe idi. Namaza durduğu zaman kalbinin coşması, hışırtısı çok uzaklardan duyulurdu.

İbrahim Aleyhisselamın Mucizeleri
1. İbrahim aleyhisselamın mübarek vücûduna ateş tesir etmedi. Nemrûd onu ateşe attığında Allahü teala; Ey ateş! İbrahim üzerine serin ve selamet ol!' buyurunca ateş onu yakmadı.

2. Cansız olan, parça parça edilmiş ve parçaları ayrı ayrı yerlere konmuş olan kuşlar (dört kuş), İbrahim aleyhisselamın çağırması üzerine yeniden dirilmişlerdir.

3. İbrahim aleyhisselamın mucizesi ile taşlar kömür gibi yanmıştır. Rivayete göre İbrahim aleyhisselam Şam tarafına hicret ettiğinde çayırlık, çimenlik bir yerde konaklamıştı. Orada yakacak hiçbir şey bulamayan, buldukları az bir şeyle ihtiyaçlarını karşılayamayan ahali, durumlarınıİbrahim aleyhisselama anlattı. İbrahim aleyhisselam taşları toplattı ve kömür gibi yaktı. Bu mucizeyi gören pekçok kimse îman etti.

4. Bazan yırtıcı ve yabanî hayvanlar İbrahim aleyhisselamla beraber giderler ve dile gelerek gayet açık bir şekilde onunla konuşurlardı. Bir defasında, hanımı hazret-i Hacer ve oğlu İsmail'le görüşmek ve onları ziyaret etmek için Mekke'ye gitmişti. Şam'a geri dönüşünde birçok yabanî hayvan, İbrahim aleyhisselam ile beraber yürüyüp, onunla açıkça konuştular.

5. İbrahim aleyhisselam duvarların ve dağların arkasını da görürdü. Bu mucizesi Mısır'a gittiğinde zevcesi hazret-i Sare'ye musallat olmak isteyen zamanın kralı Firavun, hazret-i Sare'yi sarayına alınca, İbrahim aleyhisselam dışardan içeriyi seyretmiştir. Sarayın duvarları ona cam gibi olmuş ve gözünden perde kaldırılmıştır. Böylece hazret-i Sare'ye el uzatmaya kalkışan Firavun'un ellerinin kuruyup, ayaklarının tutmayarak yere yıkıldığına şahid olmuştur.

6. İbrahim aleyhisselamın bastığı taşın üzerinden ağaç bitip yeşermiştir. Bu istek dîne davet ettiği bir beldenin ahalisinden gelmiş, duası üzerine mucizeyi göstermiştir.

7. İbrahim aleyhisselamın oturduğu yerden güzel kokular yayılırdı. Ayrılsa bile, senelerce güzel kokusu oradan çıkmazdı. Hazret-i İsmail de babasının evine gelip gittiğini, onun kokusundan anlamıştı.

İbrahim aleyhisselamın dîni: İbrahim aleyhisselamın dîni, Hanîf dînidir. Yanlış ve sapık olan şeye hiç dalmadan doğruya yönelen manasınadır. İbrahim aleyhisselam, Keldanî kavminin taptığı putlara asla tapmayıp, onları aşağılayıp, Allahü tealaya ibadet ettiği için, Hanîf denilmiştir. Ayrıca, kendisinde eğrilik bulunmayan dosdoğru olan din manasında da Hanîf dîni denilmiştir. Peygamber efendimize peygamberlik bildirilmeden önceki Arablardan birçok kimse Hanîf dînine mensuptu.

İbrahim aleyhisselama bildirilen Hanîf dîninin esaslarından bazıları şunlardır: Kimse kimsenin günahını yüklenmez. Kimse başkasının günahından sorumlu olmaz. İnsanlar ahirette ancak ihlasla işlediği salih amellerinin ve niyetlerinin faydasını görürler. Her insanın hayır ve şerden ibaret olan ameli kıyamet gününde mizanında görülecektir. İnsana çalışmasının karşılığı tam olarak verilecektir.

İbrahim Aleyhisselamın Mujdesi:

İbrahim aleyhisselam, bir gün rüyasında Cenneti gördü.
Uzunluğu yer ile gök arasındaki mesafeden fazlaydı. Meleklere:-Buralar kime mehsustur? diye sordu.-Evlatlarından Muhammed Mustafa ve o'nun ümmeti
içindir, diye cevap verdiler.İbrahim Peygamber, dikkatle bakınca ağaçlarda'La ilahe
illallah' budaklarında 'Muhammedün Resulullah', meyvelerinde 'Sübhanellah', 'Velhamdülillah'
cümlelerinin yazılı olduğunu gördü...Uyandığında rüyasını milletine nakletti.-Ümmeti Muhammed kimdir, diye sordular. İbrahim
aleplisselam, düşünceye daldı. O anda Cebrail aleyhisselam peyda oldu ve:-Ne düşünüyorsun ey Allah'ın dostu, dedi.-Bir rüya gördüm... girdüklerimi ümmetime anlattım,
Muhammed ümmetini öğremek istediler. Benimse bu hususta bilgim yok. Onun için
düşünüyorum.Cebrail aleyhisselam:-Ben de fazla bir şey bilmiyorum, diyerek Cenab-ı Hakka
arz etti.Yüce Allah şöyle buyurdu:

-Muhammed, benim ahir zaman Peygamberimdir. Makbul
kullarıma Peygamber olarak göndereceğim. O peygamberi bütün yaratılmışların
arasından seçtim. Kendisini ve ümmetini yerden ve gökten yüzyirmi dört bin yıl
Önce halk ettim. Kıyamet günü O'nun yolundakilerin yüzü bütün insanların yüzünden
daha ak, aydınlık ve abdest suyu değen vücut parçaları pırıl pırıl olacaktır