Naim Süleymanoğlu Kimdir Naim Süleymanoğlu Kimdir
Hûd aleyhisselamın peygamber olarak gönderildiği Ad kavmi, isyanları sebebiyle büyük bir azaba düşüp, helak olmuştu. Îman ettikleri için bu azaptan kurtulan insanlar ise kendilerine yeni yurtlar kurmak üzere çeşitli bölgelere dağıldılar. Bu dağılan insanlardan bir kısmı Semûd denilen kimsenin evlatlarıdır. Semûd kavmi, Şam ile Hicaz arasındaki Hicr denilen bölgede yerleşmişti. Bu sebeple 'Eshab-ül-Hicr' de denilen bu kavim, gün geçtikçe çoğalıp büyüdü. Dokuz kabîleden meydana geldi. Çok çalışıp, bağlar, bahçeler yetiştirdi. Çöllerin kuru sıcağından kurtulup, dağları oyarak tepelere saraylar, ovalara köşkler kurdular. Sanatta ve servette iyice ilerlediler. Ancak, zevk ve safaya düşüp daha önce kendilerine Hûd aleyhisselam tarafından bildirilen, hak dinden yavaş yavaş uzaklaşmaya başladılar. Kabîle reislerinin de zulme ve haksızlığa başlamaları üzerine, gittikçe çözülen, Semûd kavmi, nihayet ağaçtan ve taştan putlar yapıp tapmaya başladılar. Saptıkları kötü yolda sürüklenerek, tevhid esasından, Allahü tealaya îman etmekten tamamen uzaklaştılar. Cahil ve azgın bir kavim oldular.

Salih aleyhisselam, bu kavim arasında herkesle iyi geçinen, fakirlere yardım eden, zayıfları koruyan ve üstün ahlakıyla sevilen bir zattı. Kırk yaşlarına geldiği sırada, Allahü teala onu Semûd kavmine, doğru yolu göstermek üzere peygamber olarak gönderdi. Salih aleyhisselam kavmini îmana davet edip, putlara tapmaktan, zulümden ve diğer bütün kötülüklerden uzak durmalarını ısrarla söyledi. Kavmine; 'Gerçekten ben size gönderilen güvenilir bir peygamberim. Artık Allah'tan korkun, bana itaat edin.' diyerek davetini açıkladı.

Salih aleyhisselamın bu daveti karşısında pek az kimse îman etti. Kavmin çoğunluğu îman etmemekte direndi. Servetlerine güvenen, zevk ve safa içinde kendinden geçip, zulme başvuran inkarcılar, Salih aleyhisselama; 'Sen de bizim gibi bir insandan başka bir şey değilsin!' diyorlar, onu, 'büyülenmiş, yalancı' sayıyorlardı. Salih aleyhisselam ise kavmini îmana davet etmeye devam ediyor ve şöyle diyordu:

'Ey Semûd kavmi! Siz içinde bulunduğunuz bu güzel bağ ve bahçelerle, bu yemyeşil ekinler, altın başaklarla, güzel hurmalarla ve çağlayan sularla beraber ebedî olarak burada kalacağınızı mı zannediyorsunuz? Bu evleri kim yaptı. Şimdi kim oturuyor, hiç düşünüyor musunuz? Bu bağların ve bahçelerin ilk sahipleri kimlerdi, şimdi kim oturuyor? Belki onlar da sizin gibi kendilerini burada ebedî kalacak zannediyorlardı. Fakat hepsi ölüp gittiler. Siz de gelip geçenler gibi öleceksiniz. Bunlar size kalmayacak. Âhirette, yaptıklarınızdan birer birer hesaba çekileceksiniz. Henüz fırsat eldeyken bana tabi olun. Şunu iyi bilin ki, bugün sizi aldatıp, Allah'a isyan ettirenler, ilahî azaptan kendilerini de sizi de kurtaramayacaklardır. Çünkü onlar da sizin gibi aciz insanlardır.'

Allahü teala, Semûd kavmine isyan ve taşkınlıktan vaz geçmeleri için, kadınlarını kısır bıraktı. Ağaçlar kuruyup meyve vermedi. Semûdluların bir kuyu haricindeki bütün suları kurudu. Salih aleyhisselama kin ve öfkeyle gelen Semûdlular: 'Ey Salih! Aramıza fesad karıştırdın. Mallarımıza, çoluk-çocuğumuza, bize zarar verdin. Buradan çekil git. Yoksa seni öldürürüz.' dediler. Salih aleyhisselam bir müddet onlardan ayrılıp tenha yerlere gitti. Bir müddet sonra tekrar dönüp Semûdluları îmana davet etti. Semûd kavmi, Salih aleyhisselamdan mucize göstermesini istedi. Ancak mucizeleri gördükleri halde yine îman etmediler.

Yine bir gün Salih aleyhisselama gelip: 'Eğer doğru söylüyorsan, şu dağdaki sarp kayalardan kızıl tüylü ve doğurmak üzere olan bir dişi deve çıksın. O zaman sana îman ederiz.' dediler. Bunu istemekten maksatları akıllara durgunluk verecek, insanları şaşırtacak bir iş isteyip, yapamamasını ve mahcup olmasını düşündüler.

Salih aleyhisselam; 'Allahü teala her şeye kadirdir, böyle bir mucize görürseniz, dağdan akan pınar suyunun bir gün deveye, bir gün size ait olmasına razı mısınız?' dedi. Semûd kavmi böyle bir şey olamayacağını düşünerek; 'Bu şartı da kabul ediyoruz.' dediler.

Salih aleyhisselamın bu şarttan maksadı; dağdan gelen pınar suyunun az olması ve azgın insanların sahiplenmesi sebebiyle zor durumda kalan kimselere yardımcı olup, devenin hissesi olan suyu fakir ve zayıflara vermekti.

Salih aleyhisselam onlara; 'Benimle sözleştiğinizi unutmayın, şayet deve çıkınca ona bir zarar verirseniz ve verdiğiniz sözlerde durmazsanız acı bir azaba uğrarsınız.' dedi. Semûd kavmi; 'Sen deveyi çıkar, her istediğini kabul edeceğiz. Aksine bir iş yaparsak azabı da kabul ediyoruz.' dediler. Nihayet devenin çıkmasını istedikleri dağın kayalıkları önünde toplanıp, beklemeye başladılar.

Salih aleyhisselam böyle bir mucize vermesi için Allahü tealaya dua etti ve duası kabul oldu. Kaya yarılıp, arasından istedikleri gibi bir deve çıktı. Deve, iki yana dizilip hayret ve şaşkınlıktan donakalan Semûd kavmi arasından salına salına yürümeye başladı. Sonra da bir yavru doğurdu. Bu mucizeyi görenlerden bir kısmı îman etti. Diğer bir kısmı ise menfaatlerinin ve zulümlerinin ortadan kalkacağını görerek bir türlü îman etmediler. Salih aleyhisselam onlara sözlerinde durmalarını, aksi takdirde ağır bir azaba düşeceklerini söyledi. Fakat inad ve inkardan vazgeçmediler. Suyun taksimi işi de kendilerine ağır gelip kendilerine göre çareler aramaya başladılar.

Mucize olarak kayadan çıkan deve, yavrusuyla birlikte her tarafı dolaşıyor, su içme nöbeti olduğu gün de suyun başına gelip suyu tamamen içiyordu. Su içmesi de ayrı bir mucize olup tonlarca su içiyor, su vücûdunda kayboluyordu. Suyu içip bitirince, su çıkan yerde oturuyordu. Îman edenler, ondan bir kabîleye yetecek kadar bol süt sağıyorlar, sütten içiyor ve yiyecekler yapıyorlardı. Böylece inananların îmanı kuvvetlenir, inkarcıların kinleri artardı. Bu mucize karşısında aciz kalan Semûd kavmi, deveyi ödürmeyi planlıyordu. Nitekim, Salih aleyhisselamın nasîhat edip, îman etmeye çağırdığı bir sırada, onlar, su içmekte olan deveyi göstererek; 'Güya şu deveyi öldürsek biz helak olacakmışız! Onu öldürelim de gör!' dediler.

Nihayet çeşitli planlar kurarak deveyi öldürdüler. Sonra da Salih aleyhisselama; 'İşte deveyi öldürdük. Eğer söylediğin gibi bir peygambersen söylediğin azabı getir.' dediler.

Salih aleyhisselam bu azgın kavme şefkat ve merhametle nasîhat edip; 'Ey kavmim! Nedir bu yaptığınız? Sizin için bir imtihan vesîlesi olan deveyi de öldürdünüz. İnkarda ve günahkarlıkta ısrar ettiniz. Buna rağmen tövbe kapısı açıktır. Neden azabın gelmesini istiyorsunuz, tövbe ediniz!' dedi. Bu son davete de sert cevaplar veren Semûd kavmi, Salih aleyhisselamı, ailesini ve îman edenleri de öldürmeyi planlamaya başladılar.

Salih aleyhisselam bu azgın kavme şöyle dedi: 'Yurdunuzda üç gün daha kalın, birinci gün yüzünüz sararacak, ikinci gün kızaracak, üçüncü gün siyahlaşacak, dördüncü gün ise üzerinize azab gelerek sizi helak edecektir!'

Salih aleyhisselamın söylediği bu günler gelip çattı. Bu sırada Semûd kavmi Salih aleyhisselamı ve inananları öldürme teşebbüsüne giriştiler. Onlar harekete geçmeden, Cebrail aleyhisselam gelip, durumu Salih aleyhisselama bildirdi. Salih aleyhisselam da îman edenlerle birlikte oradan uzaklaşıp gitti.

Birinci günde bazı acaib haller zuhûr etti. Devenin bastığı yerlerden kan fışkırdığı, ağaçların yapraklarının kızardığı, kuyu suyunun kan renginde ve insanların yüzlerinin sapsarı olduğu görüldü. İkinci günde Semûdluların yüzleri kana boyanmış gibi kıpkırmızı oldu. Bu belirtileri gören Semûdlular azabın geleceğine kanaat getirip feryat ettiler. Yüzlerinin siyahlaştığı üçüncü gün, evini sarıp hücum ettikleri Salih aleyhisselamın, şehirden çıkıp gittiğini anladılar. O gün, gece yarısından sonra, sabaha karşı şiddetli bir sarsıntı ve dağlardan fışkıran ateş ile Semûd kavminin yurdu altüst oldu. Sayhanın (sarsıntının) şiddetinden hepsinin ödleri patladı. Hepsi helak olup gittiler. Bundan sonra da yurtları hiç mamur edilmedi. Sanki hiç insan yaşamamış bir yer halini aldı.

Semûd kavmi helak edildikten sonra Salih aleyhisselam, îman edenlerle birlikte gelip, yerle bir edilen şehre ibretle bakarak; 'Ey kavmim! Sizden hiçbir ücret istemeden, sizi sadece Allahü tealaya îman etmeye davet ettim ve bunu size tebliğ ettim. Bu duruma düşmeyesiniz diye, size nice nasîhatlar yaptım. Fakat siz dinlemediniz. Sonra bu azaba uğradınız!' dedi.

Salih aleyhisselam, kavminin helakinden sonra kendisine îman edenlerle birlikte Mekke'ye veya Şam taraflarına gitti. Remle kasabasına yerleşti. Hadramût tarafına gittiğine dair rivayetler de vardır.

Kur'an-ı kerîmin değişik ayet-i kerîmelerinde, Salih aleyhisselamdan ve kavminden bahsedilmekte olup, Semûd kavminin helak edilişi mealen şöyle bildirilmektedir:
Semûd kavmine gelince: Biz onlara doğru yolu gösterdik de onlar, körlüğü (cahillik ve sapıklığı) hidayete tercih ettiler. Bunun üzerine onları, kazandıkları (işledikleri) günah yüzünden şiddetli azap yıldırımı yakalayıverdi. Îman edip de azabımızdan korkanları ise kurtardık. (Fussilet sûresi: 17-18)

Salih aleyhisselamın mucizeleri:
1. Kayadan deve çıkartması.

2. Salih aleyhisselamın kavminin bulundukları yerde hamt denilen meyvesiz ağaçlardan başka ağaç yoktu. 'Hak peygambersen, bu ağaçlar meyve versin!' diye kendisine mucize teklifinde bulundular. Salih aleyhisselam dua edince, bu ağaçların hepsi çeşit çeşit meyveler verdi.

3. Salih aleyhisselamın duası bereketiyle büyük taştan su çıkmıştır.

4. Salih aleyhisselamın çadırına ateş tesir etmemiştir. Şöyle ki, kavmi koyuncu idi. Senenin bazı aylarını sahralarda, yaylalarda çadır kurarak geçirirlerdi. Îman etmeyenlerden biri, gizlice Salih aleyhisselamın çadırını ateşe verince, çadır yanmağa başladı. Bunun üzerine kavminden kafir olanlar; 'Hak peygamber isen, çadırındaki yangını söndür!' diye alay etmeye, eğlenmeye başladılar. Hazret-i Salih, yangının sönmesi için dua edince, kendi çadırı kurtulup, ateş kafirlerin çadırlarına geçti ve hiçbir çadır kalmayıp, içindeki eşyalarla beraber, yanıp kül oldu